Çarşaflı Hanife! (4)
Çarşaflı Hanife! (4)
Çarşaflı Hanife! (4. Bölüm)
Sabah erkenden dükkâna gittim. Bir an önce Hanife’nin gelmesini istiyordum. O mesajdan sonra onun da bana karşı hislerinin olduğu ortaya çıkmıştı. Ama hisleri ortaya çıksa da Hanife’nin kendisi nerdeyse öğleye kadar görünmedi. Acaba bugün gelmeyecek mi diye düşünürken dükkân kepenklerinin kalkmasını duydum. Hemen baktım kapıdan, Hanife gelmişti sonunda. Biraz sonraysa kapım açıldı ve içeri girdi. Elinde plastik bir kap vardı, kabın içinde de birkaç parça sigara böreği.
İki gün önceki siyah çarşafı vardı üzerinde. “Belki karnın acıkmıştır…” diyerek uzattı kabı. Kabı alırken elini tuttum, “Ne zaman geleceksin?” diye sordum heyecanla. Hemen elini çekti, “Soğutma börekleri, afiyet olsun!” dedi ve çıktı hızlıca. Şaşırdım bu hareketine ama bir şey de demedim.
Getirdiği lezzetli börekleri afiyetle yerken kabın içinde kıvrılmış küçük bir not kâğıdı gördüm. “Bu ne böyle?” diyerek açtım kâğıdı. Yağlanmış kâğıtta bir adres yazıyordu. Birden kalbim heyecanla atmaya başladı. Hanife’nin mesajıydı bu, benimle bu adreste buluşacaktı anlaşılan. Kâğıdın arkasına da, “Saat ik**e, kimseye görünme!” diye ayrıca yazmıştı.
Saat 13:00’ü geçerken Hanife’nin dükkânın kapısını kapatıp gittiğini gördüm. Buluşma yerine gidiyor diye düşündüm. Yarım saat sonra da ben kapattım dükkânı ve dediği adrese doğru yürümeye başladım. Çok uzak olmayan bir yerdeydi buluşma mekânımız. Sokağa girdim ve evin numarasını bulmak için ilerledim. Sonunda tek katlı, bahçe içinde kâgir bir evin önünde durdum, burasıydı. Ama değişik bir havası vardı evin, terk edilmiş gibiydi. Doğrusu biraz korktum. Acaba Hanife bana bir tuzak mı kuruyordu yoksa? Bunu öğrenmenin tek yolu içeri girmekti. Sağa sola baktım, sokakta kimseler yoktu.
Eski ve paslanmış bahçe kapısını açıp girdim içeri. Kurumuş ağaçların arasından ince bir yol evin kapısına kadar uzanıyordu. Evin pencereleri sıkı sıkı kapalıydı, perdeler de çekiliydi. Kahverengi boyalı eski demir kapının önüne geldim. Birkaç kez yavaşça tıklattım kapıya. Biraz sonra buzlu camın arkasında bir karaltı belirdi, yaklaştı ve kapıyı açtı. Kendisi kapının arkasında kalırken ben aralıktan girdim içeri. Heyecan ve korkuyu birlikte yaşıyordum.
Kapı arkamdan kapanırken geriye döndüm, Hanife karşımdaydı. “İçeri geç!” diyerek ilerlememi söyledi. Yoğun bir rutubet kokusu vardı. Loş karanlık koridordan ilerleyip soldaki açık kapıya yöneldim. Genişçe bir odaydı burası. Yerler ahşaptı, duvardaki boyalar yer yer dökülmüştü. Eşya olarak hiçbir şey yoktu, yerlerde birkaç parça kartonla gazete kâğıdı vardı.
“Kimse görmedi değil mi?” diye sorunca, “Yok, görmedi!” dedim. “Burası ne böyle, kimin evi burası?” diye sordum. “Ablamın…” diyerek cevapladı. “Eniştem öldükten sonra İstanbul’a oğlunun yanına taşındı, burası da böyle kaldı.” diye küçük bir açıklama yaptı. Karşımda en az benim kadar heyecanlı halde duruyordu. “Koray, lütfen, kocam gelene kadar olacak bu iş, o geldikten sonra bitireceksin, bana söz ver!” dediğinde, “Neden?” diye sordum.
“Kocam gelecek, anlamıyor musun, öğrenirse beni gebertir!” dedi korkuyla. “Peşimi bırakacaksın, o görüntüleri de sileceksin, bütün bunları unutacağız, tamam mı?” dedi peşi sıra. İstemeye istemeye, “Tamam!” dedim. Faruk abi geldikten sonra olacak iş değildi zaten. Çok tehlikeli, riskliydi.
Etrafa bakındım, “Nasıl olacak burada, buranın hali ne?” dediğimde, “Gel!” dedi ve önüme geçti. Ayağında topuklu ayakkabılar vardı, adım attıkça sesler evin çıplak duvarlarında yankılanıyordu. Koridorun ucunda sağdaki odanın kapısını açıp içeri girdi, ben de peşinden. Odada eşya niyetine yerde duran eski, üzeri kirlenmiş bir hazır yatakla yorgan vardı sadece. Kalın eski perdeler sadece çekilmemiş aynı zamanda pencerenin kenarlarından duvara çivilenmişti. Bu odanın da duvar boyaları yer yer dökülmüş, altındaki sıva görünüyordu. Ürpertici bir manzaraydı. Korku filmlerindeki gibi bir evdi burası.
“Bu yatak ne arıyor burada?” diye sordum. Hanife, “İstemiyor musun?” dedi ters bir tavırla. Soru sormamdan hoşlanmıyordu. Etrafa baktığımı görünce, “Soyunmayacak mısın?” diye sordu. İçerisi oldukça serindi, yoğun rutubet kokusu burada da vardı. Soyunmaya başlarken kendisi duruyordu. “Sen de soyunsana!” deyince, “Önce sen soyun!” dedi. Üzerimdekileri tek tek çıkardım, tamamen soyununca, “Yatağa gir!” dedi.
Katlanmış yorganı açtım, yatağa girdim. “Hadi sen de soyunsana, ne bekliyorsun?” deyince Hanife de soyunmaya başladı. Çarşafının alt ve üst parçalarını çıkardı. Altına siyah renkli, dizlerinin bir karış üzerine gelen bir mini etek giymişti. Üstünde ise beyaz, tül bir bluz vardı ve içine giydiği siyah sutyeni görünüyordu. İnce siyah çoraplı bacakları ayakkabı sandığım ama gerçekte dizlerinin altına gelen siyah deri çizmelerinin üzerinde birer sütun gibi yükseliyordu. Başına bağladığı siyah bonesini de açınca resimlerinde gördüğüm kumral saçları çıktı ortaya.
“Bu halin ne böyle?” diye sordum. “Beğenmedin mi?” deyince, “Yok, yani çok beğendim. Yani çok süper, hiç böyle bir şey beklemiyordum, onun için şaşırdım!” dedim heyecanla. “Faruk almıştı bunları, gece olunca giymemi istiyor!” dedi gülümseyerek. “Faruk abi ağzının tadını biliyormuş!” dedim. Tül bluzun düğmelerini açtı, sutyeni ile kaldı. İri memeleri sutyene sığmıyor gibiydi. Her an sutyenden taşacaklarmış gibi şişmişti ikisi de. Ellerini arkaya atıp sutyenin kopçasını açarken ben de sikimi sıvazlamaya başlamıştım.
Az sonra memeleri sutyenden kurtulunca löpürdediler. Elini arkaya atıp eteğini de indirecekken, “Bırak şimdi onu, gel hadi!” dedim. Hanife yanıma oturdu ve uzandı, elim sikimdeyken memelerini emmeye başladım. O ara sağ elini sikime attı. Ben sikimden çektiğim elimi memelerine atarken diğeriyle de kalçalarını avuçladım. Ağzımsa memeleri ile meşguldü. Etli meme uçlarını emdim, ısırdım, yaladım. Hanife ise nazikçe sikimi avuçlayıp sıvazlıyordu bu sırada.
Memelerinden sonra pembe dudaklarına yöneldim. İnce dudaklarını emerken karşılık vermesinden ayrı bir keyif duydum. Islak ve sıcak dilini ağzıma sokunca onu da emdim, ısırdım. Sonrasında ben dilimi ağzına soktum. Aç bir bebek gibi emdi dilimi, ısırdı. Başımı saçlarına gömdüm. Güzel bir şampuan kokusu yükseliyordu saçlarından.
Dizlerimin üzerinde doğruldum. Memelerini avuçladım, o da sikimi tutmaya devam ediyordu. İyice sertleşip şaha kalkmış sikimi gösterip, “Ağzına alsana!” dedim. Hanife sağ dirseğinin üzerinde doğruldu, önüne geldim ve sikimi uzattım ağzına doğru. Araladığı ağzına soktum. Hanife önce ne yapacağını şaşırmış gibi baktı bana, sonra da sikimi iştahla emmeye başladı. Öncekinden daha ustaca yapıyordu.
Sol eli sikimdeydi. Dilini çıkarıp sikimin kafasını dilliyor, yalıyor sonra da ağzına alabildiği kadar alıyordu. “Hepsini alabilir misin?” dedim saçlarını okşarken. “Denerim!” dedi gülümseyerek. Sonra da biraz öne doğru kaydı. Ağzını açtı iyice ve sikimi almaya başladı ağzına. Dibine birkaç santim kalana kadar soktu, sikim ağzını doldurmuştu tamamen. Karımın ve diğer beraber olduğum kadınların daha önce hiç yapmadığı, yapamadığı bir şeydi bu.
Hanife, sikim boğazına kadar girmişken baktı bana, (Bak yapıyorum!) der gibiydi. O halde birkaç saniye kaldı, sonra da ağır ağır çıkardı sikimi ağzından. Derin birkaç nefes aldı. Ben bir şey demeden aynısını yine yaptı. Bu kez dibine kadar aldı, Hanife kendi rekorunu kırmıştı. Sikimi yeniden çıkartırken, “Valla helal olsun!” dedim gülerek. Cevap vermek yerine dilini çıkardı ve sikimin kafasını yaladı dondurma gibi. Sağ elimi attım memelerine ve onları avuçladım. Hanife’nin muhteşem saksosuna memelerini okşayarak karşılık verdim.
Hanife beni delirtmişti resmen. Bir an önce amına girmek istiyordum. Aynı hislere o da sahipti, “Yeter mi bu kadar?” diye sordu. “Tamam, hadi şöyle dizlerinin üzerinde domal!” dedim. Sırtını döndü ve “Eteğimin fermuarını açsana!” dedi. Hemen ince fermuarı açtım. Hanife bir çırpıda mini eteğini çıkardı ayağından. O an Hanife’nin bana hazırladığı sürprizin bu kadarla sınırlı olmadığını gördüm. Altına siyah bir tanga giymişti. Siyah çoraplarının kalın ve dantelli lastikleri nerdeyse kasıklarındaydı. “Vay, bu tanga ne böyle!” dedim keyifle ve “Bunu da mı Faruk abi aldı?” diye sordum.
“Yok, bunu ben almıştım!” deyince, “Hadi be, şaka mı?” dedim. “Valla, ben aldım bunu!” dedi inanmamı ister gibi. “Nerden aldın sen, bunu anca iç çamaşırcılarda bulursun?” dediğimde, “Yok, bayan bir arkadaşımın tesettür mağazası var, o satıyor ama herkese değil!” dedi sözleri biterken. “Vay anasını, süpermiş!” dedim gülerek.
Hanife parlak siyah çizmelerini çıkarmadan tam önümde domaldı köpek gibi. Siyah tangasının arkası göt yanaklarının arasına girmişti. Amının etli dudaklarını ayırıyordu birbirinden. Ayrı bir çekicilik katıyordu bu görüntü. “Çıkartayım mı bunu?” dedi tangasını işaret ederek. “Gerek yok!” dedim sikimi sıvazlarken. “Sen de Faruk gibisin!” dedi bu sözüme karşılık. “Nasıl yani?” diye sordum. “O da çıkartmamı istemiyor, öyle yapıyor!” dedi yanıt olarak. “Kocanla zevklerimiz aynıymış desene!” dedim sikimi göt yanaklarına sürterken.
Hanife bacaklarını biraz daha ayırdı, tangasının ipini çektim kenara. Ayrık duran ve şimdiden ıslanmış amına sürttüm sikimi, sonra da yavaşça bastırdım. Hanife’nin amı bir süngerin suyu emmesi gibi sikimi emdi, içine çekti. Sikim az sonra köküne kadar girmişti amına. Bir süre o halde bekledim. Hareketlenmeye başlayacakken Hanife ileri geri oynamaya başladı, sikimi kendisi sokup çıkartıyordu amına. Çok hoşuma gitti bu hali. Kalçalarını, göt yanaklarını avuçlayıp sıkarken Hanife sikimi ağır ağır alıyordu amına.
Tangasının ipini çektim ve sol elimin parmaklarına doladım. Sikim amının içinde gidip gelirken sağ başparmağımı göt deliğinin üzerinde gezdirdim önce, sonra da bastırdım. Hanife’nin amı gibi göt deliği de bir süngere dönüşmüş gibiydi. Parmağımı hemen alıverdi içine. O an Hanife aldığı zevkle iniltiler çıkartmaya başladı. “Ohhh, ımmm, ayyyy, uhhh, ıhhh…” sesleri birbirine karışarak odanın içinde yankılanıyordu.
Kumral saçları hafiften dalgalanıyordu bu anlarda. Hareketlerini hızlandırmaya başladı. Göt yanakları kasıklarıma çarptıkça löpürdüyor, şiddetli ‘Şlap, şlap!’ sesleri çıkıyordu. Parmağımı çıkardım göt deliğinden. Sonra da pompalamaya başladım. Hanife durdu bu anda. Sikim zevk sıvıları ile yağlanmış amının içinde hızlı hızlı gidip geliyordu şimdi. Destek aldığı ellerini yatağın üzerinde iki yana açtı iyice, belini biraz eğdi aşağı. Bana ideal pozisyonu sağlamıştı. Bu işleri iyi biliyordu Hanife.
Sikimi amına bir sokup bir çıkardım daha sonra. Her seferinde taşaklarıma kadar alıyordu içine. Kocasının küçük siki amını dolduramıyordu Hanife’nin. İçinde her daim yarağa muhtaç bir boşluk bırakıyordu. Ve şimdi o boşluğu sikim tamamen doldurduğundan Hanife’nin iniltileri küçük çığlıklara dönüşmüştü.
Sol eliyle yataktan destek almaya devam ederken sağ elini kalçalarına, memelerine, amına atıyordu. Başını sağa sola çevirip, “Sik, sik, ohhh, sik, ahhh, sik…” demeye başlamıştı. Onun bu isteğine daha hızlı pompalayarak cevap veriyordum. Sikim amının içinde her an patlamaya hazır bir halde gidip geldikçe zevk iniltilerimiz birbirine karışıyor, bomboş evin içini çınlatıyordu.
Daha fazla dayanamayacağımı anladığımda çıkardım sikimi amından. Hanife, “Ne oldu, geldin mi?” diye sordu başını geriye atıp. “Yok, daha değil ama biraz duralım, yoksa şimdi patlayacam!” dedim nefes nefese. Sözlerim üzerine doğruldu Hanife ve yatağa uzandı tekrar. Yanına uzandım ve dudaklarına yumuldum hemen. Ateşli öpüşmemizin arasında sağ elimi amına attım ve okşadım uzun uzun. Etli amını ovaladıkça Hanife sikim amındaymış gibi gaza gelip inliyordu. Bir süre de memelerini emdim, o da saçlarımı okşayarak karşılık verdi buna.
“Kocan seni arkadan da yapıyor…” dediğimde dudaklarındanü “Evet!” sözcüğü çıktı sadece. “Hoşuna gidiyor mu peki?” diye sordum. Elini saçlarımda gezdirdi, “Niye sordun?” dedi. “Ben de istiyorum!” deyince, “Ama seninki çok büyük!” dedi gülümseyerek. “Olsun, ağzınla amın hepsini alıyor, bakarsın götün de alır!” dedim gülerek.
Hanife götten verme konusunda beklediğim zorluğu, itirazı göstermemiş, kabul etmişti hemen. “Çantamda krem var, onu getireyim!” deyince, “Ben getiririm, çantan nerde?” dedim. Çantasını mutfağa bıraktığını söyleyince kalktım ve mutfağa geçtim. Mutfakta eşya niyetine bir şey kalmamıştı. Duvardaki mutfak dolapları bile sökülmüş, yerlerinde izleri kalmıştı. Eski ve bazı yerleri kırılmış beyaz fayansla kaplı tezgâhın üzerinde Hanife’nin siyah çantası duruyordu. Her zaman omzuna astığı çantasıydı bu. Çantanın fermuarını açtım, içinde ıvır zıvır bir sürü şeyin haricinde cüzdanı ve cep telefonu ile bahsettiği krem kutusu vardı.
O ara Hanife, “Koray, nerde kaldın?” diye bana seslenince, “Geliyorum!” dedim ve kutuyu alıp çantasını koydum yerine. Odaya dönünce onu aynı halde buldum. “Nerde kaldın?” dedi sitem eder gibi. “Kusura bakma.” dedim.
Elimde tuttuğum kutuyu açtım. Beyaz kremden bolca aldım ve önümde sallanan sikime sürdüm. Sikim kremle kaplanırken Hanife çizmelerini çıkardı. “Niye çıkardın?” deyince, “Rahatsız oldum!” dedi ayaklarını ufalayarak. Tangasını da çıkardı, hemen ardından da yüzüstü uzandı yatağa ve bacaklarını ayırdı iki yana.
Uzandım üzerine, bir elimle sikimi tutarken diğeriyle de göt yanaklarını ayırdım. Hafif kıllı göt deliğine sürttüm sikimi. Hanife, “Götüme de krem sür!” deyince kremden aldım biraz ve göt deliğinin ağzına ve içine sürdüm, parmaklarımla yedirdim. Yeniden sikimi bastırırken, “Yavaş yap!” dedi bu sırada. “Tamam, rahat ol!” dedim. Sikimi bastırmaya başladım. İlk anda Hanife’nin göt deliği sikimi gerisin geri itti ama sonrasında yavaş yavaş açılmaya başladı. O anda daha önce tatmadığım bir duygu tüm ruhumu ve bedenimi sarmaya başladı.
Sikim ağır ağır yol alıyordu Hanife’nin götünde. Nerdeyse yarısına kadar girmişken Hanife acı dolu bir halde, “Tamam, yeter bu kadar!” dedi. O halde bekledim bir süre, sonra da yavaş yavaş belimi ve götümü kaldırıp indirerek sikimi sokup çıkartmaya başladım götüne.
Hanife, “Ihhhh, ahhhh, ayyyy…” deyip duruyordu ha bire. Sürekli olarak, “Yavaş ol, yavaş yap!” diyordu bunun yanında. Göt deliği sikimi çepeçevre sarmıştı, amının genişliğinin yanında göt deliği ufak bir nohut tanesi kadar kaldığından aldığım zevk de daha fazlaydı. Zevkten inliyordum.
Karımın yıllardır vermediği, yaşatmadığı bir zevki Hanife hiç itiraz etmeden yaşatıyordu bana. Daha önce evli sevgilimi pek çok kez götünden sikmiştim ama onun göt deliği amı gibi genişlemişti, kendi kocası da götünden sikiyordu onu. Üstelik evlenmeden önceki sevgilisinin de onu sadece götünden siktiğini söylemişti. Böylece kocasına el değmemiş bir bakire gibi göstermişti kendini.
Hanife’nin iniltilerinin içinde hem acı hem zevk vardı, benimkilerse sadece zevkten ibaretti. Büyük bir haz duyuyordum. Kremden iyice yağlanmış sikim göt deliğini her gidip gelmesiyle birlikte genişletiyor, açıyordu. Ama bu Hanife’nin acı çekmesinin önüne geçemiyordu. Hızlı hızlı yapamadığım için pek hoşuma gitmiyordu bu durum ama devam etmek durumundaydım.
Hanife’den hırıltılı sesler gelmeye başlamıştı artık. Sonunda, “Bu kadar yeter, çıkar hadi!” deyince mecburen çıkardım sikimi götünden. Göt deliğinin ağzı kızarmış ve genişlemişti epeyce. Tıpkı kocasının çektiği videodaki gibi göt deliğinin ağzındaki kasların kasılmalarını izledim. O ara küçük bir ‘Zorttt!’ sesi Hanife’nin göt deliğinden çıkıverdi. “Ay kusura bakma!” dedi utanmış gibi. “Önemli değil!” dedim gülümseyerek.
Doğruldu yataktan. “Sen boşaldın mı?” diye sorunca, “Yok, daha değil!” dedim. “Sen de çok geç geliyorsun!” dedi gülümseyerek. “Niye, sen boşaldın mı ki?” dediğimde, “Evet.” dedi alt dudağını ısırarak. “Ne zaman?” dedim şaşkınca. “Biraz önce.” dedi utangaçça. “Götten yerken mi boşaldın?” deyince cevap vermek yerine gülümsemekle yetindi.
“Ben üste çıkayım!” dedi hemen sonra. “İyi, peki!” dedim ve uzandım yatağa. Sikim kazık gibiydi zaten. Hanife bacaklarını iki yanıma koyarak üzerime çıktı. Bir eliyle tutarak sikimi amına hizaladı ve ardından oturdu. Sikim amına girmişti yeniden. Ellerini arkaya, kalçalarıma koydu ve o halde hareket etmeye başladı. Sikim amının içinde oynayıp dururken iri, dolgun memeleri de sallanıp duruyordu sürekli. Kalçalarını tuttum, hareketleri hızlanmaya başlarken aldığı zevkten inlemeye başlamıştı. Dolgun memelerini avuçladım, sıktım, yoğurdum.
Sonrasında öne doğru eğildi, memeleri yüzüme geliyordu. Hanife götünü kaldırıp indirirken ben de alttan pompalamaya başladım. Bu anda aldığı zevkle çıldırmışa döndü, memelerini yüzüme bastırıyordu. Uzattığı memelerini dişledim, koparacakmış gibi uçlarını emerken alttan var gücümle pompalıyordum. Hanife üzerimde bir rodeocu gibi zıplıyordu. Şiddetli ‘Şlap, şlap, şlap!’ sesleri kulaklarımızı çınlatıyordu. O anlarda kocasının kulaklarının da çınladığını düşünüyordum.
Artık boşalmaya adım adım yaklaşıyordum. Kendimi daha fazla tutup kasmak istemediğim için tüm gücümle yükleniyor, pompalıyordum. Onu daha da kendime çektim, ellerimi sırtına atıp bastırdım bana doğru.
Sonunda deli gibi sarsılarak boşalmaya başladım Hanife’nin amına. Sikimde döl niyetine ne varsa her bir damlasını amına akıttım. Gücüm tükenmişti, Hanife kendini bıraktı üzerime. Nefes nefeseydik, kalbim deli gibi atıyordu. İçerinin serinliğine rağmen terlemiştik. Yüzümü saçlarına gömdüm. Bir süre öylece kaldık.
Hanife yanıma uzandı sonrasında. “Çok güzeldi, çok teşekkür ederim!” dedi yanağımdan öperek. “İçine boşaldım, tutamadım kendimi gene…” deyince, “Boş ver, önemli değil!” dedi. Kollarımın arasına aldım onu, terlemiş alnını ve yanaklarını öptüm. Birkaç dakika yorgunluktan bitkin bir halde kaldık. Hanife, “Benim gitmem lazım, kızı okuldan alacağım daha!” dedi ve kalktı yataktan.
Ona, “Biraz daha kalalım, çok yorgunum…” dediğimde, “Sen istersen kalabilirsin, anahtarı veririm sana, sen çıkınca kilitlersin!” dedi. “Sende başka anahtar var mı peki?” diye sordum. “Var var, merak etme, zaten bundan sonra buraya geliriz!” dedi tangasını giyerken. “Bundan sonra derken?” dediğimde, “Yani Faruk gelene kadar!” dedi. “O geldikten sonra olmayacak mı?” diye sordum. “Seninle bu işi hallettik sanıyordum!” dedi ciddi bir sesle. Çizmelerini giydikten sonra çıktı.
Biraz sonra üzerinde siyah bol bir etekle geldi. “Sen bunu mu giymiştin?” diye sordum. “Evet, miniyle dolaşacak halim yok!” dedi. Sutyenini bağladıktan sonra da getirdiği siyah poşetten çiçekli uzun bir tunik çıkardı ve bunu giydi. Mini etekle tül bluzunu da bu siyah poşetin içine koydu. Başını bağladı, çarşafını da giyinince ilk haline dönmüş oldu.
“Yaman kadınsın!” dedim kahkahayla. Gülümsedi, “Kapıyı kilitlemeyi unutma, kimseye görünmemeye de dikkat et!” dedi ve gitti. Demir kapının yavaşça kapanmasını duydum.
Kalın ve ağır yorganı çektim üzerime. Yorgunluktan gözlerimi açamıyordum. Sonunda dayanamayıp uykuya daldım…