ÖNCE SEVGİLİMİ SONRA ANNEMİ
İlk aşk ve ilk aşk acısı unutulmaz derlerdi de inanmazdım.
Benim başıma bu aşk; acıdan daha derin dertler ve yaralar açtı. Küçük
bir sahil beldesinde tanışmıştık Yaz aşkıydı bizimkisi Ben İstanbul da
oturuyordum o da o sahil beldesinin bağlı olduğu ilçede. Küçük bir
Marmara ilçesinin tatlı sevimli kızıydı. Onu sevdiğimde 15 yaşında bir
kızdı. 1.68 boylarında buğday tenli kumral. Genç kızlığa yeni adım atıyor
vücudu her geçen gün daha da kadınsılaşıyordu. Ve bu gonca açan gülü terk
fark eden ben değildim. Ama ilk fark edenlerdendim. Ve bu ilk fark
etmem sayesinde onunla 1 senedir çıkıyorduk. Aramızdaki ilişki o kadar
seviyeliydi ki onun ellerini bile tutarken ikimizin de yüzü kızarırdı zaten
bundan bile ileriye gidemedik hiçbir zaman. Onun kendini bana karşı
koruması ona olan sevgimi ve saygımı daha da artırıyordu. Bu devirde böyle
kız ne kadar şanslıyım diye kendimi kandırıyordum. Kendimi
kandırıyordum çünkü bu aslında benim beceriksizliğimdi. O çocuksu saf ve masum
tavırlarına kanıyordum. Onu görmek istediğim bu haliyle kabulleniyordum.
Çıkmaya başlamamızın birinci yılını doldurmuştuk. Bu bir sene boyunca
bana karşı olan soğuk hareketlerini kendisini bana karşı koruması olarak
algılamaya hala devam ediyordum. Ta ki aramıza giren o 3. Kişiye kadar.
Yazın sonlarıydı. Bulunduğumuz yazlık sitenin serseri abilerinden
birinin arkadaşı askere gitmeden 1 ay evvel ona ziyarete gelmişti. Askere
gitmeden önce tatil yapmak için. Adı recep di uzun boylu esmer iri yapılı
oldukça yakışıklı biriydi. Daha o bizim siteye gelmeden evvel namı
gelmişti. Onu evinde ağırlayacak olan arkadaşı, recep in mevzularını ve
maceralarını ballandırarak anlatıyordu. Biz de sitenin gençleri olarak
dinliyorduk. Bu hikayelerden ilk etkilenecek olanın kız arkadaşım derya
olacağını tahmin edemiyordum. Çünkü onların arkadaş grubu ile bizim
arkadaş grubumuz birbirinden farklıydı. Recep siteye geldiği ilk günden beri
hareketleri cazibesi yakışıklılığı ve maço tavırları ile herkesi
etkilemeyi başarmıştı. İlginçtir yanında kaldığı arkadaşının grubu ile değil
de yaşça ondan küçük olmamıza rağmen bizim grubumuzla takılmayı
seçmişti. Akşamları bizimle sahilde oturuyor bizimle eğleniyor bizimle
takılıyordu. Grubumuzdaki kızların ondan etkilenmeye başladıklarını
hissediyordum. Ama derya gibi aklı başında kendini erkeklere karşı korumasını
bilen bir kızın ondan etkileneceğini değil tahmin etmek aklıma bile
getirmiyordum. Aramıza katılması daha bir hafta olmasına rağmen atletik ve
iri yarı vücuduyla maço tavırları ile bir anda sitenin en popüler genci
olmuştu. Peşinden bir çok kız koşuyordu, hatta duyduğuma göre evli ve
çocuklu kadınlar bile. Benim salak aklım hala derya ya güveniyordu. O
masum ve çocuksu kız böyle bir serseriye tutulmazdı. Akşamları sahildeki
oturmalarımızda ya da grup olarak bir pastaneye gitmelerimizde derya
her zamanki gibi benim yanımda oturuyordu. Ama sohbet içersinde hep recep
le konuşuyor onunla bakışıyordu. Recep de ona belden aşağı espriler
yapıyordu. Şakalaşma bahanesi ile onun bedenine dokunuyordu. Deryanın bu
şakalara ve esprilere tepki vermesini beklerken o sadece recep e
tebessüm ediyordu. Belli ki hoşuna gidiyordu. Ben bir senedir sadece onun
ellerini tutmuşken recep 2 haftada onu etkilemeyi başarmıştı Bütün kızlar
onun sadece tek bir parmak hareketine bakarken o sadece derya ile
ilgileniyordu. Onun altına yatmaya hazır diğer kızlar umurunda değildi çünkü
o derya yı altına almak istiyordu. Ama ben hala ona inanıyor ve
güveniyordum. Ne kadar aptaldım ki bir çok şeyi göremiyordum bile. Akşamları
sahilde oturduğumuz zamanlar recep ile derya uzun bakışmalarının ve
tebessümlerinin ardından bir anda recep aramızdan ayrılıyor o gittikten 5
dakika sonra da derya ”geç oldu arkadaşlar babam bu gece bana fazla izin
vermedi” diyerek kalkıyordu. Halbuki her gece 12 ye kadar yanımızda
kalırdı. Ama daha saat 10.30 iken yanımızdan kalkmıştı. Ben de salak gibi
ona istiyorsan evine bırakayım diye teklif ediyor o ise yok zahmet etme
zaten hemen şurası ben giderim diyerek beni ret ediyordu. Nereden
bilecektim ki evime gidiyorum dediğinde recep in kollarına gittiğini. O gece
kalan 1.30 saatini onun kollarında geçiriyordu. Ama etrafımdaki
arkadaşlarım benim gibi salak değildi onlar olup biteni anlıyordu. Ve beni
“oğlum bu recep deryayı her gece götürüyor uyan artık “diye ikaz ediyordu.
Ben ise her zamanki saflığımla olmaz öyle şey diyerek deryaya olan
inancımı sürdürüyordum. Kaldığımız sitenin yanında küçük bir koruluk vardı.
Terk edilmiş bir dinlenme tesisiydi. Genç aşıklar orayı yiyişme mekanı
olarak kullanırdı. Ben çok istememe rağmen bir kez olsun deryayı oraya
götürmeye ikna edememiştim. O gün deryayı o koruluktan çıkarken gördüm
bütün öğleden sonra onu aramama rağmen bulamamıştım. Hızlı adımlar ile
oradan uzaklaşırken body sinin askısını omzuna takmaya çalışıyor
altındaki mini pileli kot eteğini eliyle düzeltiyordu. Hızlı adımlar ile
koşarak koruluğa girdim. Derya çoktan uzaklaşmıştı. Koruluğun içinde recep
bir bankın üzerinde oturuyordu elindeki keyif sigarasını tüttürüyordu.
Şortunun iplerini bağlıyordu. Ona burada ne olduğunu deryanın demin
burada ne aradığını sordum. Bana “ulan sen bana hesap mı soruyorsun
“diyerek girişmeye başladı. o gün hayatımın dayağını yedim. Her yerimi dövüp
morarttı. En sonunda özür dileyerek “hayır abi yanlış anladın” diyerek
canımı zor kurtardım. O gün den sonra yüzümdeki yara bereleri soranlara
düştüğümü söyledim. Recebin askere gitmesine ve siteden ayrılmasına 10
gün kalmıştı. O 10 gün boyunca derya ile recebi kimse görmedi ben
dahil. Sonunda çekip gittiğinde “oh be kurtuldum” diye seviniyordum. Zaten 5
gün sonrada okullar açıldığı için biz de İstanbul’a döndük. Ben
İstanbul a döndüğüm zamanlar hafta sonları onun yanına giderdim. Geçen sene
hep öyle yapmıştık. Bu sene de birkaç hafta sonu öyle geçti. Ben
feribotla onun yanına gidiyor bir kafe de buluşuyorduk. Derya benim yanımdayken
gene saf masum iyi aile kızı gibiydi. Ona dokunmaya çalıştığımda beni
hep ret ediyor kendini erkeklere karşı koruduğunu söylüyordu. Ona
kasıtlı olarak recebi soruyordum bana onun komando olarak güneydoğuya
gittiğini başka da bir bilgisinin ve ilgisinin olmadığını söylüyordu. Ama onun
adı geçtiği zaman gözlerinin içinin güldüğünü fark ediyordum. İlişkimiz
tekrar eski rayına girmişti mutluydum. Ta ki recep in acemiliğini
bitirip de izin almaya başladığı günlere kadar. Derya da bu sene keşfettiğim
en büyük özellik artık buluşmak için dışarı çıktığımız zamanlar mini
etekler topuklu ayakkabılar ve ten rengi külotlu çoraplar giymesiydi. Ne
de olsa artık 17 yaşına geliyor genç bir kadın olmaya başlıyor
kıyafetlerinin değişmesi normaldir diyordum. Zaten böyle göz alıcı giyinmesi de
benim hoşuma gidiyordu. Tabi bu kıyafetleri bana güzel görünmek için
değil de recep için giydiğini anlayamıyordum. Recep in bu yaz yanında
kaldığı arkadaşı Kaan ın bize anlatmış olduğu recebin düzdüğü kadınlara
ten rengi külotlu çorap giydirme alışkanlığını ve kendisinin lakabının
külotlu çorap delen olduğunu hatırlayınca jeton düşmeye başladı. Hafta
sonları gündüz derya benimle buluştuktan sonra akşamları izine gelen
recebin yanına gidiyor ve külotlu çoraplı, mini etekli, topuklu ayakkabılı
haliyle onun altına yatıyordu. Gene bir buluşmamızda onu 1.30 saat
kadar kafede bekledim gelmedi. Kafedeki kız arkadaşlarından birine onu
sorduğumda bana “ Ya hala anlamadın mı derya recep ile birlikte anla artık
bunu. Bırak kızın peşini zaten bırakmazsan başına işler gelir sen iyi
birisin derya seni kırmamak için bir şey söylemiyor” dediğinde ilk aşk
acısını yaşamıştım. Yüreğim kanıyordu İstanbul a döndüğüm de uzunca bir
süre depresyonda kaldım. Ondan bir haber alabilmek için bazen
arkadaşlarına soruyordum. Duyduklarım ise hep deryanın recep ile birlikte
olduğuydu. Artık biliyordum ki yazın ortasından beri recep deryayı düzüyordu
ve halada düzmeye devam ediyordu. Ben bir sene boyunca sadece deryanın
elini tutabilmişken. Recep külotlu çorap fantezilerini deryanın
üzerinde gerçekleştiriyordu. O seneden sonra bir daha asla yazları tatile
oraya gitmedik. Bir daha deryadan ve recepten haber almadım. Bu olay ben
de çok derin aralar açtı artık kendine güvensiz biriydim. Kimseye
inanmıyor herkesten çekiniyor içime kapanıyordum. Dışarıdaki insanların hep
bana zarar vereceklerini düşünüyordum. Bir daha hiç kız arkadaşım olmadı
aynı acıyı gene yaşamak istemedim. Ne de olsa onu da biri benden
mutlaka alacaktı. Tüm lise hayatım böyle geçti. Hayattaki tek arkadaşım ve
sırdaşım annem olmuştu. Her şeyimi onunla paylaşıyor ve dertleşiyordum.
Artık üniversiteye başlamıştım. Hayatımdaki sevgi boşluğunu gidermek
için part-time çalışıyordum. Maddi olarak ihtiyacım yoktu ama manevi
olarak ihtiyacım vardı. Annemin halkla ilişkiler müdüresi olduğu bir
müzayede salonunda çalışıyordum görevim personel alımlarıydı. Annem müzayede
salonunun olduğu cihangirdeki sergi salonunda görevli iken ben de
şirketin merkezinin olduğu akmerkezdeki ofisteydim. Birbirimizin mesaileri
ile alakamız yoktu. Personeli ve sergi yerleri çok olan bir şirketti.
Babam işi nedeniyle Rusyaya çok sık gidiyordu sene de neredeyse birkaç
gün yanımıza gelebiliyordu. Bu annem için oldukça zordu. Annem de fizik
olarak derya ya çok benziyordu 1.68 boyunda buğday tenli ve kumraldı.
Vücudu oldukça düzgündü bacakları ince bileğinden başlayıp geniş
kalçalarına kadar uzanırken sütün gibi ve dolgundu. kalçaları geniş göğüsleri
büyüktü. Kumral uzun saçları omuzlarına dökülürdü. Bu yaştaki genç ve
güzel bir kadının hayatında oğlundan başka hiç kimse yoktu. Sadece bazı
geceler şirketteki bayan arkadaşları ile dışarı çıkar ya da sergilerin
resepsiyonlarına katılırdı onun dışında sosyal hayatı da yoktu.
Hayatında aşk tutku ve şehvet olmayan iki insan, ana-oğul birbirimize destek
oluyorduk. Çok önemli bir serginin arifesindeydik. Sergilenecek tablolar
çok değerliydi. Güvenliğin üst düzeyde olması gerekiyordu. Elimizdeki
personel bu ihtiyacı karşılayamayacağı için personel alımı yapmak
zorundaydık. Bu da benim görevimdi. İşe başvuranların dosyalarını
inceliyordum. Bu uzun bir işti. Akşam evde annem ile bakıyorduk işe başvuranların
dosyalarına. Dosyalardan birine baktığımda aklımda şimşekler çakmaya
başladı dosya recebe aitti aradan 5 sene geçmişti ve gene karşımdaydı.
Dosyadaki resminde yüzündeki o hınzır gülümseme ve sert ifade vardı.
Resim hemen annemin ilgisini çekti. Cv sini okumaya başladık. Güneydoğuda
komando olarak askerliğini yaptığı yazıyordu. Serginin halka ilişkiler
müdireliğini annem yapacağı için onunda görüşlerine ihtiyacım vardı.
Annem geçmişinin bu iş için yeterli olacağını düşündü. Geçmişinin mi
yoksa resminin mi annemi etkilediği konusunda kuşkularım vardı. Bir şey
söylemedim. Ertesi gün recebi ofise çağırdım. Acaba beni hatırlayacak mı
diye düşünüyordum. İçeri girdi her zamanki kural tanımaz ve saygısız
hareketler ile beni tanımamıştı. Zaten neden tanısın ki derya bana aşk
acısı ona ise zevk vermişti. Belki çoktan deryayı bile unutmuştu.
Kimbilir onun gibi kaç kadın kız geçmişti altından. Şartlarda anlaştık. Onu
işe aldım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Bana çektirdiği onca acıdan
sonra. Belki başıma geleceklerden zevk alacağımı o zaman tahmin
etmiştim. Annemin müdiresi olduğu sergi salonunda göreve başladı. Sergi
açılmış her şey ve özellikle de güvenlik eksiksiz bir şekilde devam ediyordu.
Mutlu ve gururluydum. Bu sergi annemim hayatını değiştirmeye
başlamıştı. Annem işe giderken her zamanki gibi döpiyes giyerdi. Diz boyunda
etek, büstiyer ya da gömlek ve üstüne ceket, topuklu ayakkabı ve külotlu
çorap. Giydiği külotlu çorapların rengi genelde vizon, siyah, füme ve
kahve rengi olurdu. Pek fazla ten rengi giymezdi. Ama son birkaç gündür
giydiği eteklerin boyu kısalmaya giydiği külotlu çoraplarının rengi de
ten rengi olmaya başlamıştı. Oldukçada neşeliydi. Şarkılar mırıldanıyor
espriler yapıyordu. Sanki hayatındaki bir boşluk dolmuştu. Hem de önemli
bir boşluk. Nedenini tahmin edemiyordum. Zaten onun mutlu olması da
beni mutlu ettiğinden sormuyordum da. O akşam saat 8 i geçmesine rağmen
hala eve gelmemişti. Merak ediyordum ki telefon çaldı. Annem cepten
arıyordu arkadan müzik sesi ve kahkahalar geliyordu. Şirketteki bayan
arkadaşları ile dışarı çıktığını ve bu gece geç geleceğini söylüyordu. onun
adına sevinmiştim. Gezmesi eğlenmesi mutlu olması beni de mutlu
ediyordu. Ama aklıma soru işaretleri takıldı. Her zaman gittiği yerlerde böyle
yüksek sesli müzikler olmazdı. Annemin her zaman dışarı birlikte
çıktığı arkadaşlarını aradım. Hepside evindeydi. Annem kimle dışarı çıkmıştı
ve bana neden yalan söylemişti. Aklıma gelen isim belliydi recep. Onu
beklerken kanepe de uyuyakalmışım. Saat 3.30 gibi bir arabanın sert fren
sesi ile uyandım. Annemin topuklu ayakkabısının topuğunun merdivenlere
vururken çıkardığı sesleri duyunca onun geldiğini anladım. Kapıyı açıp
da beni karşısında görünce şaşırdı “sen daha uyumadın mı canım” diye
sordu “yo hayır şimdi yatmaya gidiyorum” dedim. Annemin yüzünde bir
mutluluk ifadesi vardı. Külotlu çorabı baldırlarından başlayarak kaçmıştı.
Eteğinin başladığı yere kadar devam ediyordu. Büyük bir ihtimalle
kaçık, eteğinin içinden de devam ediyordu. Şarkılar mırıldanarak odasına
gitti. Ertesi sabah içimdeki kuşkular ile uyandım. Bu öğleden sonra sergi
salonuna gitmeye karar verdim. Sadece müdürlerin girebildiği odadan
sergi salonuna bakınıyordum. Sergi tüm muhteşemliği ile devam ediyordu
bugün önemli konuklarda vardı salonda. Halkla ilişkiler müdiresi olarak
annem sergideki misafirler ile ilgileniyor. Recep ise security olarak
güvenliği sağlıyordu. Akşam üstüne doğru serginin kapanma saati
yaklaştıkça konuklar azalmaya başladı. Annem ile recep arasındaki bakışmaların ve
karşılıklı tebessümlerin arttığını fark ettim. Recep anneme doğru
yürüdü onun iri cüssesinin dev gölgesi annemin üzerine düştüğünde konuşmaya
başladılar. Recep ona bir şeyler anlatıyor annemde gülümsüyordu. İkisi
ayakta konuşurken recebin iri elinin annemin ince belini sardığını
gördüm. Eli annemin belindeydi. Elini daha da aşağıya kaydırdı. Ve annemin
eteğinin üzerinden onun yuvarlak ve geniş kalçalarını iki kere
parmaklarını sıkıp açarak avuçladı. Annem ise ona sadece gülümsedi. Recep
anneme doğru eğilerek kulağına bir şey fısıldadı. Annem de olur anlamında
başını salladı. Recep depoya doğru yürüdü 5 dakika sonrada onun
arkasından annem depoya indi. Artık aklımda kuşku kalmamıştı emindim. Hızla ve
içimdeki garip duygular ile eve döndüm saat 9 gibi annem de eve geldi
odasına geçip soyundu ve banyoya girdi. Çamaşır sepetindeki kıyafetlerini
karıştırdım. Bugün giydiği ten rengi külotlu çorabı gördüm. Külotlu
çorabın arkası parçalanmıştı. Sanki bir ayı pençesi orayı parçalamış gibi.
Demek ki recep annemi depoda arkadan pompalamıştı. Bütün bu yaşananları
anneme soramazdım ama recebe sorabilirdim. Ertesi gün onu ofise
çağırdım mesai saatinden sonra. Bütün gün ona kafamda soracağım soruları
planlamıştım.
-nasıl yeni işinden memnun musun
-evet memnunum
-mesai arkadaşların ile aran nasıl
-(Pis pis gülerek) oldukça iyi
-sana bir şey söyleyeceğim bizim şirkette çalışanların birbiriyle
duygusal ilişkiye girmesi yasaktır
-Ben de duygusal ilişki filan olmaz sadece pompalarım
-nasıl yani yoksa birimi var
-evet var bundan sana ne
-ben personel sorumlusuyum bilmem lazım çok önemli bir sergi devam
ediyor şu an
-o zaman öğren sergi salonunun halkla ilişkiler müdiresine basıyorum
birkaç haftadır
onun annem olduğunu bilmiyordu demek. Zaten annemde bunu söyleyerek
kariyerini riske etmezdi.
-ama nasıl olur o evli ve çocuklu bir kadın
-Bak koç erkek erkeğe muhabbet edelim. Vermeyen kadın yoktur düzemeyen
erkek vardır. Benim altımdan çok geçti öyle elletmem filan diyen en çok
2 hafta naz yaparlar 3 hafta koynuma girerler
-bunu kimsenin bilmemesi lazım serginin devamlılığı açısından
-benim için hava hoş zaten doyduktan sonra bırakırım o hatunu
-madem erkek erkeğe konuşuyoruz anlatsana biraz şu kadını
-Vayyy ne oldu müdür ayakları, bakıyorum hoşuna gidiyor böyle şeyleri
dinlemek
-Şeyyy evet
-valla koç ben daha ilk günden o karıyı kestim gözüme. Hasta olurum ben
öyle olgun kadınlara. Zaten karılarda bana hasta olur. Eee şeytan tüyü
var ben de tabi. Önce birkaç kez yokladım hatunu baktım onunda niyeti
var bir gece dışarı çıkardım. Benim askerde bir arkadaşım vardı şimdi
bir barda güvenlik şefi. Onun oraya götürdüm hatunu bir güzel elledim
yaladım hatunu ama basmadım o gece. Önce bir ön keşif yaptık anlayacağın.
Biraz ortama girince hemen çözüldü zaten. Sote bir mekanda yumuldum
kaşara öyle ağır başlı hanımefendi ayaklarında ama az numarada yok
zillide. Baktım o gece her yola geliyor bu ertesi gün serginin deposuna attım
hatuna götten vurdum orada.
O anlattıkça içimde garip bir zevk uyanıyordu. Annemden basit bir
kadınmış gibi bahis etmesi hoşuma gidiyordu. Devam etti anlatmaya
-şimdiye kadar da hiç götten yememiş kaltak ilk ben kırdım yani
mührünü.
-Eeee nasıldı peki sadece bir kere mi yaptın
-bir o gün düzdüm depo da 1 saat o kadar sizin bu gerzek şirket
politikaları yüzünden karı işgilleniyor. İstanbul a da yeni geldim hatunu
atacak şöyle kaliteli bir ev de yok anlayacağın
-eğer istiyorsan sana ev bulurum
-Valla iyi olur koç yaparsan bir kıyak
-Bir arkadaşımın evi var şile de küçük ama güzel bir daire
garsoniyerlik yani
-İyi olur valla şöyle doya, doya tadına bakamadım karının daha ya bende
unutmam bu kıyağını
Ne yapıyorum ben kendi ellerimle adama ev ayarlıyorum annemi becersin
diye. Kelimeler sanki iç güdüsel olarak dökülüyordu ağzımdan. O akşam
muhabbetimiz uzun sürdü bir meyhaneye gittik. Derdim onun ağzından laf
almaktı. Ben çaktırmadan lafı eskiden tatil yaptığımız o yere oradaki
insanlara getirdim. Sadece 1 kereliğine oraları gidip görmüşüm gibi
anlatarak. Derdim onun ağzından derya ile ilgili laf almaktı. Sonunda lafı
oraya getirdim. Recepte skorlarını ballandırarak anlatmaya başladı. ilk
kez deryanın bekaretini korulukta nasıl aldığını. Askerden izine geldiği
zamanlar onu nasıl becerdiğini, derya ya ten rengi külotlu çorap
giydirmeye nasıl alıştırdığını, el değmemiş bir kızken onu nasıl her yola
gelen bir kaşar haline getirdiğini ayrıntıları ile anlattı. Bu sefer onu
dinlerken acı çekmiyor zevk alıyordum ve bu yaptıklarını anneme de
yapacağını düşününce hissettiğim zevk bir kez daha artıyordu.
Recep e şile deki evi ayarladım. Ama bir süprizim vardı. Evin içine
kimsenin göremeyeceği güvenlik kameraları yerleştirdim. Orada
yaşanacakları bende kendi evimden internet vasıtası ile seyredecektim. Cumartesi
öğleden sonra annem beni cepten aradı bu gece eve gelemeyeceğini sergide
işlerin yoğun olduğunu söyledi. Ben de “tamam anneciğim kolay gelsin”
diyerek telefonu kapadım. 1 saat sonra bilgisayarı açıp şiledeki evin
kameralarının kayıt ettiği görüntüleri seyretmeye başladım. Önce kapı
açıldı annem ile recep kol kola salona girdiler annemin üzerinde gri bir
döpiyes vardı. Eteği oldukça miniydi pileliydi. Üzerinde beyaz bir
büstiyer vardı omuzdan askılı göğüsleri büstiyerden taşacak gibiydi.
Büstiyerin üzerinde gri bir ceket vardı. Ceket de dardı göğüs hatlarını
tamamen belli ediyordu. Parlak ten rengi külotlu çorabını giymişti. Uzun
topuklu sivri burunlu bilekten bağlı ayakkabılarını da. Yıllar önce derya
yı da buna benzer kıyafetler ile gördüğümde recep onu tokmaklıyordu
şimdi de annemi. Kol kola salona girdiler. Salonun ortasına geldiklerinde
recep annemi kollarına alıp yumulmaya başladı. Dudaklarına asılıyordu.
Ellerini ahtapot gibi onun bedenine doluyordu. Anneme olan açlığı
belliydi annemin de recep e olan açlığı. Uzunca bir süre ayakta öpüştüler
dudaklarının birbirlerine değerken çıkardığı sesler annemin inleme
sesleri ve recep in “ohhh yavrum harikasın” “taş gibisin bebeğim” demeleri
bilgisayarın hopörlerinden kulağıma geliyordu. Ayakta öpüşürken
birbirlerini soyuyorlardı. Recep hemen çırılçıplak kalmıştı kaslı gövdesi ve
şaha kalkmış dev yılanı ile, annemin ise sadece ceketini çıkarmıştı. Onu
elbiseleri üzerinde becermek istiyordu tıpkı yıllar önce derya ya
yaptığı gibi. Recep in yılanı gerçekten çok büyüktü. Neredeyse annemin
karnına kadar geliyordu. Derya ile annemin boyları aynı oldukları için bunu
içlerine nasıl aldıklarını gerçekten çok merak ediyordum. Zaten merakım
çok uzun sürmeyecekti. Recep iri ellerine aldığı yılanını annemin
eteğinin içine soktu ve annemin külotlu çorabı ile kaplanmış naylonsu
yumuşak kasıklarının ve baldırlarının arasına sıkıştırıp kasıklarını ileri
geri hareket ettirerek sürtünmeye başladı. Ellerini annemin arkasına
sarıp eteğini avuçlayarak beline kadar topladı. Annemin geniş kalçaları,
külotlu çorabının ve tangasının içinden görünüyordu. Tangasının ipi ikiz
tepelerin arasındaki mutluluk vadisini kapatıyordu. Recebin dudakları
annemin dudaklarından ayrılıp daha aşağıya doğru kaymaya başladı.
Yalayarak. Annemin boynunu emiyordu. İki dudağının arasına alarak. Dudakları
boşta kalan annemin ağzından mutluluk iniltileri duyuluyordu. Pembe
ojeli ellerinden birini recebin saçlarının üzerine koymuş onun saçlarını
karıştırarak başını boynuna bastırıyordu. Öbür eli ile de recebin kaslı
gövdesini okşuyordu. Recebin elleri de boş durmuyordu annemin külotlu
çoraplı arkasının yanaklarını ve baldırlarını avuçluyor öbür elide
büstiyerinin üzerinden annemin iri göğüslerini yoğuruyordu. Dudakları
annemin boynundan aşağıya inerek çıplak omuzlarına gelmişti. Büstiyerinin ve
sutyenin askılarını dişliyordu. Dişleyerek önce büstiyerinin askılarını
kopardı iki askısı da kopan büstiyer annemin bedeninden süzülerek
ayaklarının dibine düşüverdi. Annemin üst tarafında sadece krem rengi
dantelli desenleri olan şeffaf sutyeni kalmıştı. Sutyeni o kadar şeffaf dı ki
göğüsleri dantel desenlerinin altından belli belirsiz görünüyordu.
Recep annemin bu iç çıldırtıcı sutyenini görünce iyice aşka gelip” bebeğim
muhteşemsin” diyerek iki eliyle annemin sutyeninin üzerinden
göğüslerini yoğurmaya başladı o kadar sert yoğuruyordu ki annemin bir göğsü
sutyeninden dışarı çıktı. Annemin çıplak göğsünü recep hemen dudaklarının
arasına alıp yalamaya başladı sanki yiyordu. Annem recebin başını minik
elleri ile göğsüne bastırırken öbür eliyle de kaslı kollarını okşuyordu.
Annem receb in kollarında inliyordu. Receb annemin bir göğsünü ağzına
alıp emmeye devam ederken elleri ile annemin belinden başlayarak,
kalçalarını okşayarak, külotlu çorabını baldırlarına kadar sıyırdı. Annemin
tangasını sert bir şekilde parçalayarak mabedinden söküp aldı. Bu
sertlik annemi ayyy diye inletti. Sonra tekrar kalçalarını okşayarak çorabı
anneme geri giydirdi. Recep iri ellerinin arasındaki annemin minicik
tangasını yüzüne götürdü ve koklamaya başladı kaslı gövdesine sürterek
yılanına taktı annemin tangasını. Recep annemi omuzlarından bastırarak
önünde diz çöktürdü. Annemin yüzünün önünde recebin dev yılanı, yılana da
asılı duran minik tangası vardı. Recep anneme “hadi bebeğim göster
kocana marifetlerini” diyerek ondan yılanını ağzına almasını emretti. Annem
yılanın başına önce küçük bir öpücük kondurdu. Annemin pembe rujunun
izi yılanın başına çıktığında recep derin bir “ohhhh” çekti. Annem daha
sonra yılanın gövdesinde minik dilini gezdirmeye başladı. Yukarıdan
aşağıya doğru minik elleri ile yılanın gövdesini okşuyordu. Recep hayvani
sesler çıkarmaya başladı. Önünde diz çöküp ona sakso çeken annemin
başını iki elinin arasına aldı. Annemin çıplak omuzlarına dökülen saçlarını
bir eli ile toplayarak topuz yaptı. Ve yılanını yavaşça annemin
ağzından içeri sokmaya başladı. Yılanın başını annemin pembe rujlu dudakları
kavrıyordu. Yılanın başı ve gövdesinin bir kısmı annemin ağzının içinde
kayboldu. Recep azgın bir boğa gibi hırıltılar çıkartarak “ohhh yavrum
devam et daha önce hiç kimse böyle sakso çekmedi” diyerek kasıklarını
ileri geri hareket ettirerek annemin ağzına vermeye devam etti. Annemin
büzüşen pembe rujlu dudaklarının arasından yılan girip çıkmaya devam
ederken. Annemin yanakları çukurlaştı. Onu vakumluyordu. Gözlerini yukarı
doğru dikip önünde diz çöküp yılanını ağzına aldığı recebe bakıyordu.
Recepde başını aşağıya eğip önündeki anneme “ devam et bebeğim ohhh”
diye inliyordu. Recep annemin omuzlarına doğru eğilerek sutyenin
askılarını omzundan indirdi. ve sırtından kopçasını çözdü. Annemin sutyeni
göğüslerinden aşağıya süzülerek yere düştü artık annemin göğüsleri
çıplaktı. Recep ellerinin arasında topuz yaptığı annemin saçlarını çekerek onu
ayağa kaldırdı. Recep önünde yarı çıplak bir halde duran anneme sarılıp
“yavrum harikasın böyle sakso çekmeyi nereden öğrendin uçurdun beni
kocan seni yalnız bırakmakla büyük salaklık etmiş” diyerek dudaklarına
öpücük kondurdu. Annem onu dinlerken eline aldığı recep in dev yılanını
sıvazlıyordu. “daha önce hiç bu kadar büyüğünü görmemiştim” recep de
“daha sana neler yapacağım göreceksin bebek” diyerek annemin gucci marka
el çantasını eline aldı. Çantanın içinden paketi açılmamış ten rengi bir
külotlu çorap çıktı. Recep peketi hemen parçalayarak açtı. “senin gibi
yavruların en çok bu özelliğini severim o minik çantalarınızda her
zaman çok şey saklarsınız” ” o çorab paketinin orada olacağını nereden
biliyordun” “seni külotlu çorabını parçalayarak düzeceğimi biliyordun
yavrum yanında getireceğinden emindim” “hayatımda hiç senin kadar deli
hınzır bir çocuk görmedim kadınların isteklerini nasılda biliyorsun” “gel
yavrum yılanımla sana daha neler öğreteceğim” diyerek annemin minik elini
iri elinin arasına alıp annemi kanepeye oturttu. Kendi de yanına. Demin
paketini açtığı külotlu çorabı annemin eline verdi. Annem recep in
isteklerini çok iyi biliyordu ve bu isteklerini yerine getirmeyi de. Elini
çorabın içine sokarak çorabı genişletti. ve genişleyen çorabın ayak
kısmını recebin yılanına giydirdi külotlu çorabın bir bacağı receb in
haşmetli yılanında bir prezarvatif gibi duruyordu. Annem minik manikürlü ve
ojeli elleriyle külotlu çorap giydirdiği recep in yılanını okşuyordu.
Recep de yanına oturttuğu annemin omuzlarına kollarını atarak onu
kendine doğru çekmiş annemin dudaklarına yumulup öpüyordu. Bir eli ile
annemin külotlu çoraplı bacaklarını baldırlarını ve kalçalarını okşuyor öbür
eliylede çırılçıplak kalmış göğüslerini yoğuruyordu. Recep in annemi
düzmek için acelesi yoktu. Ne de olsa annem artık onun oyuncağıydı.
Kanepede yiyişirlerken sohbet te ediyorlardı öpüşmelerinden ve
inlemelerinden fırsat kalınca.
-ımhhh recep yavaş ol morartıcaksın her yerimi. Senin gibi deli bir
çocuk hiç görmedim daha önce neler yaptırıyorsun bana böyle
-ohhhhhhh yavrum taş gibisin yaaaa bundan sonra aboneyim sana kocan
artık benim. Geçen gün depoda hoşuna gitti değilmi arkanın kocası olmam
-ayyyyyyy terbiyesiz şey ya ımmhhh sende şeytan tüyü var biliyormusun
kadınlara istediği yaptırıyorsun.
-offfffffff bebek muckkkkkk bende şeytan tüyü olmasa şimdi kollarımda
olmazdın. Uyuz kocanın yaşatamayacaklarını yaşatacağım sana
-ımmhhhhhh deli çocuk kimbilir altından kaç kadın geçti şimdiye kadar
-ohhhhhhhhhh yavrum senin gibisi geçmedi harika muamele çekiyorsun okşa
yılanımı sev onu artık senin kocan o.
Recep iltifatlar yağdırarak annemin dudaklarına yumuldu ve onu öperek
kanepeye sırt üstü yatırdı. Bacaklarını dizlerinden kırarak annemin iki
yanına koydu.Belini altında yatan anneme doğru eğdi. Annemin külotlu
çorabının sarılı olduğu yılanını annemin iki göğüsünün arasına
yerleştirdi. ” hadi bebeğim o güzel göğüslerinin arasına sıkıştır yılanımı” annem
onun emrini yerine getirerek göğüslerini elleri ile yandan bastırarak
recep in yılanını göğüslerinin arasında sıkıştırdı. Recep de kasıklarını
ileri geri hareket ettirerek yılanını annemin dolgun ve yumuşak
göğüslerinin arasında gezdiriyor ve inliyordu. O kasıklarını ileri doğru
hareket ettirdikçe uzun yılanın başı annemin göğüslerinden çıkıp çenesine
değiyordu. Her seferinde çenesine vuruyordu. Recep bir eli ile annemin
yanaklarını sıkarak ağzını açtı ve annemin dudaklarının arasından
göğüslerinden çıkan yılanın başını ağzına verdi. Hem annemin göğüslerini
beceriyor hem de ağzına veriyordu. Bir elini tekrar annemin saçlarını
toplayarak topuz yapmak için kullanırken öbür elini de altında yatan annemin
eteğinin içine sokarak külotlu çoraplı kalçalarını okşuyordu. hayvan
gibi inliyordu daha da sertleşip zorbalaşıyor anneme fahişe muamelesi
yapıyordu yıllar önce derya ya yaptığı gibi. Yüzündeki ifade
sertleşiyordu. “ahhhhhhh harikasın ohhhhh kocan sana bunları yapmadı mı daha önce he
ohhhhhh” kasıklarının hareketi hızlanmıştı. Ve son bir kaç sert
hareketin ardından durdu. Yılanının başını annemin ağzından, gövdesini de
göğüslerinin arasından çekti. Yılana sarılı olan külotlu çorabın ucunda
annemin pembe rujunun izi çıkmıştı. Ve recep in durmadan akan tohumları
ile külotlu çorap ıslanıyordu. Külotlu çorabın naylonsu ve ipeksi dokusu
çağlayan gibi akan tohumları artık ememiyordu. Çoraptan süzülen bir kaç
damla annemin eteğine düştü. Annem ise üzerindeki hoyrat erkeğin
boşalmasını seyrediyordu hızlı hızlı nefes alarak. Neredeyse 1 saattir
ağzında olan yılan onu epeyce yormuştu. Ama recep in yorulmaya niyeti yoktu.
Yılanına sarılı olan ve tohumları ile ıslanmış olan külotlu çorabı
yılanından çıkardı avuçlarının arasına aldı anneme “ağzını aç bebek
çocuklarımın tadına bak” diyerek emretti. Annem ağzını açtığında avcunun
içindeki külotlu çorabı onun ağzına dayadı. Ve sıkmaya başladı. Naylonsu ve
ipeksi dokunun emdiği, recep in tohumları annemin ağzına doğru akmaya
başladı. Annem recep in çocuklarını içiyordu. Recep avucundaki külotlu
çorabı öyle sert sıkıyorduki hemen hemen tüm kutsal tohumlarını anneme
içirdi. Boşalan recep annemin yanına uzandı. annem de başını onun geniş
omuzlarına dayadı. Recep kollarını anneme dolayarak onu iyice koynuna
soktu. Azgın boğanın biraz dinlenmesi gerekiyordu. Dev yılanı sönmüştü
ama ölü hali bile devasaydı. Annem ölü yılanı minik elleri ile
seviyordu bu haliyle daha zararsızdı. 1.90 lık recep in dev cüssesine uzanan
annemin narin bedeni ufak kalıyordu. Ve bu narin bedende hiç durmayan
recep in elleri gene dolanıyordu. Külotlu çoraplı bacaklarında ve
göğüslerinde. Annemin bedeninde okşanmadık yer bırakmıyordu annemin dağılan
kumral saçları recep in kaslı gövdesini kaplamıştı. Annem onun kaslı
gövdelerini okşarken uzun ve büyük yara üzerinde gezinmeye başladı manükürlü
ve ojeli parmakları.
-bu ne izi (parmağı ile gösterek)
-askerdeyken oldu
-vuruldun mu
-evet
-senin için zor olmalı
-öyleydi ama hepsi vatan için o iz benim madalyam
-ımhhh kahraman ve maço erkek (recep e doğru bakarken gözlerinde
hayranlık tutku ve şehvet dolu bir ışıltı vardı)
-sünepe kocan tv başında uyuklarken senin gibi güzel kadınlar geceleri
rahat uyusun diye savaştım
-bunu biliyorum ve sana olan minnettarlığı ödemek istiyorum sert çocuk
-ödüyorsun yavrum zaten şimdi zevk vererek
-çok zor bir hayatın geçmiş olmalı hiç sığınacak sakin bir liman
aramadın mı
-benim gibi erkekler için nerede akşam orada sabah bebek
-daha önce hiç senin kadar deli birini tanımamıştım kovboy gibisin
biliyormusun bizim gibi kadınlar hep senin gibi erkeklerin karşımıza
çıkmasını bekleriz.
annemin elindeki recep in yılanı yeniden yavaşca canlanmaya başlıyordu.
-bilmezmiyim fıstık senin gibi kaç tanesi geçti altımdan
recep in yılanı yeniden dirilmişti. annemin bedeninde dolanan elleri
onu daha da hoyratça yoğuruyordu. Annemi altına yatırdı kendide üstüne
çıktı. Annemi uzunca bir süre öpüp yalayıp inlettikten sonra üstünden
kalktı. Annemin boylu boyunca uzandığı kanepenin ayak ucuna gitti. Annemin
bir bacağını ellerinin arasına aldı ve annemin sivri uçlu, bilekten
bağlı, uzun topuklu ayakkabasını yalamaya başladı dudakları annemin ayak
bileklerine oradan da baldırlarına kadar ilerledi. Dili ile annemin
külotlu çoraplı bacaklarını yalıyordu. Külotlu çorabın ufak bir parçasını
dişlerinin arasına alıyor naylonsu ve ipeksi dokuyu annemin teninden
ayırıyor sonra gene tekrar bırakıyordu. Yüzünü annemin naylonsu
bacaklarında kasıklarında baldırlarında ve kalçalarında gezdirdi. Öpüyor
yalıyordu. Yarım saat boyunca annemin bacaklarının her yerini yaladı. ama bir
türlü doymuyordu annemin külotlu çoraplı bacaklarına “Ohhh bebeğim
harika bacakların var sutun gibi, külotlu çorapda çok yakışıyor sana”
“Immhhh erkeğim recep im tüm bedenim senin. Feda olsun senin gibi yiğit bir
erkeğe istediğin gibi kullan beni” “bu güzel bacakların için seni
seçtim fıstık bu güzel külotlu çoraplı bacakların yılanımı delirtiyor”
gerçektende annemin müdiresi olduğu galeride bir çok güzel kadın olmasına
rağmen. Recep in bir tek annemle ilgilenmesini neden buydu demekki. Tıpkı
yıllar önce derya ile ilgilenmesinin nedeni gibi. Annemin de deryanın
da bacaklarının sutun gibi olması. Recep iyice sertleşen yılanını
annemin kaygan ve naylonsu, külotlu çorapla kaplanmış bacaklarında sürtmeye
başladı. Herhalde şimdiye kadar recep in yılanının değmediği yer
kalmamıştı annemin bedeninde. Bir kadına tamamen sahip olmayı ve hükmetmeyi
çok iyi biliyordu. İri bedeni ile annemin üstüne yattı artık mabedine
girmenin zamanı gelmişti. Recepin iri gövdevisin altında annemin bedeni
görünmüyordu bile. Sadece recep in omuzlarının altından uzun saçlarını ve
recep in kalın belinin iki yanından sarkan bacaklarını görebiliyordum.
Annem bacaklarını onu beline dolamıştı. Bir yırtılma sesi geldi bir
anda. Recep annemin külotlu çorabının mabedine denk gelecek kısmını
parçalamıştı. Eteğini beline topladı. Ve iri gövdesi ile annemin üzerine
abanmaya başladı. Kasıkları her seferinde daha da hızlanıyordu.annem
inliyordu.”ohhhhhhhh ahhyyyyyy çok büyük yavaş lütfen ohhhhhh” diye. Yıllar
önce benim elimi sürmeye kıyamadığım deryanın, bekaretini alan o yılan
şimdi annemin içinde gidip geliyordu. Annemin iniltilerini yakarışlarını
duyuyordum. Recep içine her vurduğunda, onun beline sardığı bacakları
sallanıyordu. Annemin manikürlü ellerini görüyordum recep in sırtında
üzerindeki boğanın sırtını sıvazlıyordu. Üzerindeki boğa ise altındaki
narin bedenin üstüne hoyratça abanıyordu. Annemin zevk iniltileri odayı
inlitiyordu. Yılanı ile annemi inleten recep annemin zevk iniltileri ile
daha da aşka geliyor. Erkeklik ve maçoluk egosunu annemi inleterek
tatmin ediyordu. “ne oldu bebek daha önce hiç kimse düzmedi mi seni böyle
ohhhhhhhh” “ayhyhyyyyyy recep devam et lütfen hep içimde kal ayyyyyyyy”
zaten recebin annemin içinden çıkmaya niyeti yoktu. vurmaya devam
ediyordu. Hoyratça pompalıyordu annemi. İri bedeninin altında eziyordu.
Annemin üzerinden kalktı recep. ama yılanı hala annemin içinde onu
inletmeye devam ediyordu. Annemin bacaklarını havaya dikip omzuna aldı. Anneme
bacak omuza yapıyordu. Zaten annemin üzerinde istediği her pozisyonu
uygulamaya niyetli olduğu belliydi. Annem de zaten onun her isteğini
seve, seve kabul ediyordu. Annemin bacaklarını omuzlarına alıp
pompalarken, yüzünü annemin külotlu çoraplı bacaklarına sürüyordu. Elleri ile de
annemin yuvarlak göğüslerini avuçluyordu. O kadar sert sıkıyorduki
avuçlarını annemin büyük göğüsleri onun parmak aralarından taşıyordu. Artık
recep annemin üzerinden kalktığı için annemin yüzünüde görebiliyordum.
Gözleri yarı kısıktı, dudakları aralık, inliyordu şu an bulutların
üzerinde uçtuğu her halinden belli oluyordu. Ve onu uçuran recep de tüm
hoyratlığı ile annemi pompalamaya devam ediyordu. Yıllar önce deryayıda
böyle düzmüştü şu an annemi becerdiği gibi. Recep yılanını da annemin
namusundan çıkararak kanepden kalktı. içinde onu pompalayan sert yılanın
mabedinden çıkması ile annem recep e ” ne oldu aşkım” diye sordu recep
” korkma bebek daha tadına doyamadın değil mi merak etme daha sabaha
kadar düzeceğim seni” diye cevap vererek kanepeye oturdu. Annemi elinden
tutrarak kanepeden kaldırdı ve kucağına oturttu. Recep annemi iri
gövdesinde kucağına oturtur oturtmaz hemen alttan pompalamaya ve annemi
inletmeye başlattı. Bu sefer annemin külotlu çoraplı bacaklarını ve
kalçalarını daha rahat okşuyordu. dudakları annemin göğüslerinin üzerindeydi.
Yalıyordu. Annem” ohhhhh aşkım mahvettin beni devam et ayyyy” diye
inlemeye devam ediyordu. Recep gerçekten çok güçlü bir erkekti 1 saat
evvel tüm tohumlarını anneme içirmiş olmasına rağmen hala dimdik yılanı ile
uzun süredir annemi pompalamaya devam ediyordu. Artık mönitör başında
annemi düzerken seyretmekten ben helak olmuştum. Kendime bir kahve yapıp
geri geldiğimde gene pozisyon değiştirmişti recep. Bu sefer annemi
kanepenin üzerinde domaltmıştı. Kendiside arkasına geçmişti. Annemin
eteğini beline topladı külotlu çorabının annemin arka mabedine denk gelecek
kısmını parçaladı. Yılanını annemin geniş ve yuvarlak kalçalarına
sürtüyordu. Annem ise başını arkaya doğru çevirmiş önünde domaldığı recep in
yılanını kendisi için nasıl hazırladığını seyrediyordu yüzündeki sokak
kadınlarında olan şehvet dolu ifade ile. Recep yılanını annemin delik
deşik ettiği külotlu çorabının kapladığı baldırlarında ve kalçalarında
gezdirirken anneme ” hazırmısın bebeğim kocanı arka kapından içeri
almaya” diye soruyordu. Annem ise başını çevirerek uzun kumral saçlarını
havada savurduktan sonra “her zaman aşkım arka mabedimin kapısının
anahtarı sende artık” diyerek onu cevapladı. Recep annemin küçük el
çantasından onun el kremini çıkardı ve dev yılanını kremledi. Kremlenen yılan
parıldıyordu. Zırhını giymiş bir şövalye gibi. Ve şövalye birazdan kale
duvarlarını delecekti. Yılanını önce annemin arka yanaklarının
ortasındaki vadiye dayayıp sürtmeye başladı. Vadinin içindeki mutluluk mabedine
giren kapıyı kırmadan önce annemi yılanına alıştırmak istiyordu. Annem
de arkasında gezinen bu yılanın sertliği ve sıcaklığını hissederek
inceden inceye inliyordu. Daha bir kaç gün öncede annemi arkadan
pompalamıştı. Ama mabedin kapısı böyle bir ziyateçi için hala dardı. Hayatında
ikinci kez mabedin kapıları açılacak ve içine misafir kabul edecekti.
Recep daha önce yılanına sardığı annemin öbür külotlu çorabını yerden
aldı. Ellerinin arasında onu küçük bir top haline getirdi. Ve annemin
ağzının içine tıktı. Bunu neden yaptığını birazdan anlayacaktım. Çünkü recep
dev yılanını annemin gizli vadisinden içeri büyük bir hızla sokup
mutluluk mabedinin kapısına abanmaya başlayınca annem acı içinde haykırmaya
çalışıyordu. ama sadece çalışıyordu. Çünkü ağzına tıkılmış olan külotlu
çorap onun bağırmasını engelliyordu. Yüzü kıpkırımzı olmuştu. Recep her
seferinde daha hızlı pompalıyordu. Yılanı milim milim annemin içine
giriyordu. Her vuruşunda annemin yanaklarını tokatlıyordu. Kasıkları
annemin yuvarlak ve geniş kalçalarına çarpıyordu. Yılanını her sokup
çıkarışında annemin göğüsleri sallanıyordu. Dev yılanının neredeyse tamamını
annemin içine sokmuştu. Annemin ağzına tıkadığı külotlu çorabı çıkardı.
Ve dudaklarına yumulmaya başladı. Dört ayak üstüne domalttığı annemin
üstüne o da dört ayak üstüne çıkmıştı. Annemin saçlarını çekiyor
memelerini yoğuruyordu. İkiside zevk içinde inliyor haykırıyordu. Recep in
bedeni gittikçe kasılmaya ve vuruşları hızlanmaya başladı. Son bir kaç
sert ve hızlı vuruşun ardından annemin üstünden kalkıp içinden çıktı.
Kanepenin ayak ucundan kalkıp baş ucuna doğru yürüdü. Mos mor olmuş ve
damarları patlayacak hale gelmiş yılanını önündeki annemin ağzına verdi.
Annemin pembe rujlu dudaklarının yanından recep in tohumları akıyordu.
Yılanını annemin ağzından çekti. Eline aldı. bir kaç kez sıvazlıyarak
tohumlarını annemin yüzüne attırmaya başladı. Recep in tohumları yüzüne
fışkırırken, annem gözlerini kırpıştıryordu. Recep hala yılanının zehrini
boşaltamamıştı. Hala dimdik olan yılanını annemin yüzünde gezdirmeye
başladı. Yanaklarında, burnunda, boynunda, gözlerinde. Tüm zehrini
annemin üstüne akıttıktan sonra yılanı sönmeye başladı. Annemin yüzü onu
tohumları ile kaplanmıştı. Boşalan recep kendini karşı kanepeye atıp bir
sigara yakmaya başladı annem ise bulunduğu kanepeye yığılıp kaldı. Recep
in tekrar dirilip annemi becermeye başlaması fazla zaman almayacaktı.
Ama onu bu sefer salonda değil yatak odasında düzmek istiyordu annemi
elinden tutup yatak odasına götürüyordu. Ne yazık ki yatak odasındaki
güvenlik kameralarında sorun vardı orada annemi kaç kere becerdiğini neler
yaptığını göremedim. O gece annem ve çok geç saatte geldi. Yorgundu. Ne
de olsa üzerinden defalarca bir aygır geçmişti. Hemen duş alıp yatıp
uyudu. Ertesi sabah onu ilk kez bu kadar multu görmüştüm. Babamın
yıllardır doyuramadığı içindeki aç kadını recep doyurmuştu. Onun neşeli ve
mutlu olması beni de mutlu ediyordu. bütün pazarı aşk şarkıları
mırıldanarak geçirdi. Pazartesi akşam üstü recep beni cepten aradı evin
anahtarını vermek için beni bir birahaneye davet etti. Kendi gibi maço
arkadaşları ile dolu bir birahaneydi. İçeri girdim masada 3 kişiydiler.
Selamlaştık. Recep bana “eyvallah koç, al emanetini bu kıyağını hiç
unutayacağım” dedi. Arkadaşları hemen araya girdi “ne emaneti usta o” “hafta
sonu elime bir hatun düştüde onu çitiledim biraz, arkadaş sağolsun ev
ayarladı bana” hemen abhaza muhabbetine başlamışlardı. Bana da bir bira
söyleyip sohbete dahil ettiler
-vay be usta valla helal olsun daha istanbul a geleli bir ay olmadı
hemen hatun buldun kendine
-eeeee ne sandınız oğlum. Abiniz buldu mu manitayı götürür hemen
-nasıldı abi hatun anlatsana biraz
-oğlum karıyı görseniz bir afet her yol var kaşarda götten veriyor
sakso çekiyor. Manyak muamelasi var
-öffffff be abi ne ballısın hep de sana rastlar böyleleri
-ne balı oğlum karıya iki ayar çektim yarrak manyağı yaptım işi
bileceksin. Uzaktan baksan evli barklı çocuklu kadın ancak için gider. Biraz
ayarı çektin mi cup hemen koynunda
-kim abi bu karı
-var ya oğlum benim çalıştığım sergi yerindeki entel karılardan bilmem
ne müdiresi
-üffffff abi o mu. Manyak bir şey o ya 10 posta vurulur o karıya bee
-ne sandınız oğlum abiniz. malın iyisini götürür
Recep cebinden telefonunu çıkarıp annemin ona saf ve arzulu duyguları
ile yazdığı mesajları gösterince üçüde annemin mesajları ile dalga
geçmeye başladı.
-abi sen bu karıyı fena yapmışsın be şu hale bak tutuşuyor hatun
-abi senin yıllar evvel çaktığın bir kız vardı adı derya hatırladın mı
-unutulur mu lan o kaymak gibi kızdı koynumda büyüdü o
-bayağı bir zaman bir pompaladın abi sen onu
-3 sene düzdüm oğlum ben onu. el değmemiş kızdı benden önce. 3 sene de
her yola getirdim kızı ne önü kaldı ne arkası
-şimdi o kız izmirde üniversitedeymiş benim arkadaşlar anlatıyorda
manyak bir şey olmuş kız ya tam kaşar senin anlayacağın yani. Acayip
muamele çekiyormuş
-nereden açtın lan şimdi o mevzuyu
-abi senin şimdi tokmakladığın karı o kıza çok benziyorda o yüzden
söyledim.
-doğru söylüyorsun lan tipleri çok benziyor. Hiç fark etmemiştim. Şaka
maka şimdiye kadar en güzel vurduğum hatunlarda o ikisiydi.
Biramı bitirmeden oradan ayrıldım onların sohbetlerini daha fazla
dinlemek istemiyordum hayatım boyunca değer verdiğim ik dişiyi annemi ve ilk
aşkımı düzen adamın onlar hakkında yaptığı belden aşağı yorumlar bana
zevk veriyordu. Belkide bundan utandığım içindi. Daha fazla duramadım
orada yıllar evvel deryayı şimdi de annemi beceriyordu. Serginin devam
ettiği 1 ay boyunca annemi düzmeye devam etti. Sergi biter bitmez recep
i işten çıkardım. İstanbulu terk edip izmire gittiğini duydum. Belki de
orada deryayı tekrar tavlayıp becerecekti. Bilemiyordum. Ama emin
olduğum tek bir şey vardı eğer bir gün karım olurda her gün parlak ten rengi
külotlu çorap giymeye başlarsa biliyordum ki onu da recep bir şekilde
tavlamış ve düzüyor olacaktı. Tıpkı 5 sene önce deryayı şimdi de annemi
yaptığı gibi.