maslow

30 Nisan 2021 0 Yazar: admin

Double Penetration

maslow

İnsan güdülerinin çok karmaşık ve birbirleriyle ilişkili olduğunu belirten Maslow belirli insan ihtiyaçlarının bir listesini yapmak yerine bu ihtiyaçları beş ana sınıfta toplamayı tercih etmiştir. Bu beşli sınıflama aynı zamanda hiyerarşik bir yapı oluşturmaktadır. Maslow bu ihtiyaçları öncelik sırasına koyarak çok popüler olan ihtiyaçlar hiyerarşisini geliştirmiştir. Bu hiyerarşik yapıya göre bazı gereksinimlerin diğerlerinden daha önce doyurulması gerekmektedir.

Birey, bir kategorideki ihtiyaçları yeterli miktarda gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez.

Maslow, gereksinimleri şu şekilde kategorize etmektedir.

Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım)
Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği)
Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık)
Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı)
Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)

Fizyolojik İhtiyaçlar:

Hiyerarşinin en alt basamağını açlık, susuzluk, cinsellik, oksijen, uyku ve dışkılama gibi fizyolojik ihtiyaçlar oluşturur. Bunlar en önemli fizyolojik gereksinimlerdir ve daha yüksek gereksinimlere doğru ilerlemek için öncelikle bunların doyurulması gerekir. Örneğin, aç olan bir insan şiir yazmayı, bir sevgili bulmayı, yıkanmayı, temiz pak giyinmeyi, yaralanmaktan kaçınmayı ya da yemek bulma çabasının dışındaki diğer tüm şeyleri çok az önemseyecektir.

Güvenlik ihtiyaçları:

Kişinin fizyolojik ihtiyaçları belli ölçüde karşılandığında hiyerarşideki ikinci düzey olan güven ihtiyacı baskın hale gelmeye başlar. Güvenlik ihtiyaçları korku, endişe ve karmaşadan uzak olma, emniyet, istikrar, korunma ve düzeni içerir. Özellikle kişi geleceği hakkındaki endişeleri giderilemediğinde, güvenlik ihtiyacı daha belirgin hale gelir. Güvenliğinin tehlike altında olduğunu hisseden kişi, para biriktirerek, daha iyi ancak riskli bir iş yerine güvencesi yüksek (mesela memurluk gibi) bir işi tercih ederek, potansiyel felaketlere karşı sigorta satın alarak ya da sürekli olarak bildiği şeyleri tercih ederek ve bilinmeyenden uzak durarak, yeniliklere karşı alışılmışlığı arayarak bu ihtiyacını karşılamaya çalışır. Güvenlik ihtiyaçları kişiyi acıdan, tehlikelerden ve yaralanmalardan korumakla birlikte kişilik gelişimi önünde bir engel de teşkil edebilir. Kendini yeterince güvende hissetmeyen kişi yeni ve farklı şeyleri denemek istemeyecektir. Çünkü “gelişim ve ilerleme yönünde atılan her adımı mümkün kılan şey güvende olduğunu, güvenli bir yuvadan bilinmeze doğru hareket edildiğini ve geri dönüşün mümkün olduğunu bilmektir” (Maslow, 1968:s. 49), derken Maslow swing yaşam tarzının da temelini tarif etmektedir. Tam bir güven daha üst düzeydeki ihtiyaçların ortaya çıkmasına ve doyurulmasına yardımcı olacaktır. Ancak güvenliğin tehlikeye düşmesi gerilemeye neden olacak ve kişiyi daha alt düzeydeki ihtiyaçları karşılamaya itecektir. Bu durumda güvenlik ve gelişim arasında yapılacak seçimde normalde güvenlik baskın gelecektir. Çünkü güvenlik gereksinimleri gelişim gereksinimlerinden daha güçlüdür. Bu yüzden de sağlıklı kişilik gelişimi için güvenlik gereksinimlerinin giderilmiş olması gerekir. Karşılanmayan güvenlik gereksinimleri sürekli olarak içten içe doyurulmak için diretecek ve ilerleme ve gelişime engel olacaktır. Maslow’a göre “bıı gereksinim ne kadar çok doyurulursa o denli az ayak bağı olacaktır. Ne denli az olursa cesaret de o denli az olacaktır”
Maslow’un bu tespitinin, Swing Yaşam Tarzını yaşamayı çok arzuladıklarını ama gerekli adımı atacak cesaretleri olmadığını söyleyen kişiler için bir ışık tuttuğunu görebiliriz.

Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı:

Güvenlik ihtiyacı ve fizyolojik ihtiyaçlar az ya da çok doyurulduğu zaman, ait olma ve sevgi ihtiyacı güdüleyici güç olarak öne geçer. Böylece birey bir arkadaş, bir sevgili ya da eş hatta çocukların eksikliğini hissetmeye başlar. Daha alt düzeydeki ihtiyaçlar bir ölçüde doyurulduğu zaman kişi, insanlarla ilişki kurmak, bir grupta ya da ailede yer edinmek isteyecektir. Maslow iki tür sevgi olduğunu öne sürmüştür. Birincisi açlık gibi bir eksikliğin üzerine kurulu olan eksiklik sevgisidir (E-Sevgisi). Bu bir anlamda içi sevgiyle doldurulan bir boşluktur. Eğer bu gereksinim doyurulmazsa patoloji baş gösterir. (Aklınıza ne geliyorsa: Nevrozdan psikoza, sosyal bozukluktan, bi-polariteye kadar akla gelebilecek ne kadar adı konmuş psikolojik bozukluk varsa). Doğru zamanda, doğru oranda ve gerektiği biçimde elde edildiğinde ise patolojinin oluşmasını engeller. Bu tür sevginin temelinde bir eksiklik olduğu için bencil bir sevgidir ve vermekten çok almak üzerine kuruludur. Ancak eksiklik sevgisi ikinci tür sevgi olan varlık sevgisinin (V- Sevgisi) ortaya çıkması için gereklidir. Varlık sevgisi bir başka kişinin varlığına duyulan, gereksinimsiz, beklentisiz ve bencil olmayan sevgidir. Varlık sevgisi bilinç düzeyinde rahatlıkla kabul edilir ve bundan haz duyulur. Sahiplenici olmadığı ve gereksinimden çok değer vermeyi vurguladığı için bir soruna yol açmaz. Eksiklik sevgisi doygunluğa ulaşabilir ancak varlık sevgisinin tamamıyla doyurulması hiçbir zaman mümkün değildir. Bu anlamda varlık sevgisinden alınan haz sonsuzdur, genellikle yok olmaz aksine daha da büyür ve gelişir. İçsel olarak haz vericidir ve bir araç olmaktan çok amaçtır. Yokluğu patolojiye varlığı ise patolojinin yokluğuna neden olan eksiklik sevgisinden farklı olarak varlık sevgisi patoloji engellemekten öte ruh sağlığını iyileştirici bir etkiye sahiptir.

Saygı İhtiyacı:

Maslow da Adler, Rogers, Fromm ve Erikson gibi kuramcılarla paralel bir biçimde insanların üstünlük ve saygıya duydukları ihtiyaç konusuna kayda değer ölçüde önem vermiştir. İnsanlar kendilerine güvenmeye, diğerleri tarafından tanınmaya ve takdir görmeye ihtiyaç duyarlar. Ancak bu saygı ihtiyacının güdüleyici olarak harekete geçmesi için kişinin fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını belli ölçüde doyurmuş olmasının yanı sıra ait olma ve sevgi ihtiyacını da önemli derecede karşılamış olması gerekmektedir. Maslow’a göre saygı ihtiyacının iki bileşeni vardır: (l)Kendini yeterli ve başarılı olarak algılama gereksinimi ve (2) beğenilme ve saygı duyulma gereksinimi. Bununla birlikte Maslow gerçek benlik saygısının aşırı övgü ve ünden daha çok, gerçek yeterlilik ve önemli başarılar üzerine kurulu olması gerektiğini vurgular. Ona göre kişinin ihtiyacını duyduğu bu saygının hak edilmiş bir saygı olması gerekir. Kişinin saygıdeğer ve yetkili bir kişi olma konumuna ulaşmaya çalışırken diğerlerini kandırıp onlara yalan söylememesi gerekir. Bu durumda yalnızca servet, dışsal ölçütlere dayalı başarı ya da sahip olunan önemli bir mevki Maslow’un sözünü ettiği saygı ihtiyacını gidermekte tek başına asla yeterli olmayacaktır. Bütün bunlara fazlasıyla sahip olan bir kişi bile özsaygı ve beğenilme gereksinimini gerçekçi bir biçimde karşılayamazsa aşağılık duygusuna kapılacaktır. (Kıroyum ama para bende halleri, ya da siyasi hayattaki basamaklarda yukarılara çıkanlarda görülen kendini bir halt sanma nevrozları ya da iş hayatında ve sosyal hayatta belli seviyeyeler gelmiş, hatta belki de Harward gibi Berkeley gibi dünyanın en prestijli okullarından diplomaları olsa bile)

Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı:

En üst düzeydeki ihtiyaç kişinin kendine özgü doğuştan getirdiği potansiyelini ve kapasitesini keşfetmesini ve yaşama geçirmesini içerir. Daha önce sözü edilen tüm ihtiyaçlar doyurulmuş olsa bile yine de kişi kendisini bir hoşnutsuzluk ve rahatsızlık hissi içinde bulacaktır. Maslow’a göre bu durumda kişiyi güdüleyici güç kendini gerçekleştirme ihtiyacıdır. Maslow alt düzeydeki tüm ihtiyaçlarını belli ölçüde doyurmuş kişinin yaşayacağı hoşnutsuzluk ve rahatsızlık hissini aşması için ‘uygun olduğu şey’ olmak için çabalaması gerektiğini belirtmiştir. Ona göre insan kendi doğasına sadık kalmalı ve olabileceği her şeyi olmalıdır. İşte gerçek Şehveş’lik de böyle bir şeydir. Tam da burada anti-aging ve sağlıklı yaşam konusunda dünyaca ünlü Dr.Mehmet Öz’ün tespitlerini hatırlatmak isterim. “Bir kadının yaşlanmadan, ruhen ve bedenen genç, dinç ve sağlıklı bir yaşam sürmesi için haftada en az yedi-sekiz kez sevişmesini öneririm” diyor Dr.Öz. Swing dünyasında, elli yaşını çoktan aşmış ama yirmili otuzlu yaşlardaki bir çok genç kadından çok daha dinç ve enerjik kadınların olması bunun en canlı kanıtları değil mi zaten?

Kendini gerçekleştirme, Rogers’ın kuramındaki gerçekleştirme kavramına benzer. Tek fark kendini gerçekleştirmenin fiziksel ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, sevgi ihtiyacı ve saygı ihtiyacının en azından kısmen tatmin edilene kadar ortaya çıkmaması ve fark edilmemesidir. Bu yüzden de Jung’un bireyselleşme kavramı gibi kendini gerçekleştirme de gençlik yıllarında pek rastlanmayan bir olgudur. Maslow a göre gençler, yaşama hazırlanma olarak kabul ettiği, eğitim alma, kimlik geliştirme, eş ve iş bulma gibi konularla meşguldürler. Maslow’a göre çok az sayıda insan potansiyellerini tam olarak geliştirebildikleri konum olan kendini gerçekleştirme noktasına ulaşabilmektedir.

İstisnai haller:

İhtiyaçların sıralaması oldukça akla yatkın görünmekle birlikte dikkat çeken istisnalar da söz konusudur. Örneğin yaratıcılığını dışa vurmak konusunda oldukça yoğun istek duyan bir sanatçı daha alt düzeydeki kimi gereksinimlerini bu uğurda feda edebilir. Onun için resim yapmak ya da yazı yazmak sabit geliri olan bir işten daha önemli olabilir. Bazı insanlar da sevgi ve ait olma ihtiyacından daha önce özsaygı ihtiyaçlarını karşılamayı isteyebilirler. Bir başka çarpıcı istisna örneği de yaşamlarını bir ideal uğruna feda edebilen insanlardır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi ile ilgili bir diğer nokta da üst düzeydeki ihtiyaçların hissedilmesi ve doyurulması için alt düzeydeki ihtiyaçların % 100 karşılanmış olması gerekmeyişidir. Maslovv’a göre alt düzeydeki ihtiyaçlar belli ölçüde doyurulduğunda ancak üst düzey ihtiyaçlar ortaya çıkabilmekte ve doyurulmaktadır. Örneğin, bir kişi fizyolojik gereksinimlerini %70, sevgi gereksinimlerini %50, saygınlık gereksinimlerini %40, kendini gerçekleştirme gereksinimini %10 gidermiş olabilir

İhtiyaçlar hiyerarşisi tüm insanlık için evrensel olmakla birlikte, bu ihtiyaçları karşılama şekli toplumdan topluma ve kültürden kültüre değişiklik gösterebilir. Kişinin ne yaptığından çok “hangi ihtiyacını” gidermeye çalıştığına odaklanmak gerekir. Örneğin bir Amerikalı için iş hayatında yükselmek ve iyi para kazanmak bir saygı ihtiyacını karşılamak için olabilirken, bir Amazon yerlisi için kabileye en fazla av getiren kişi olmak bir saygı ihtiyacını karşılama yolu olabilir.

Bazan cinsiyetler arasında da ihtiyaçları karşılama şekilleri farklı olabilir. Ev sahibi olmak bir erkek için fizyolojik bir ihtiyacı karşılamak olabilirken, bir kadın için güven ihtiyacını karşılamak olabilir. Aynı şekilde evlenmek ve çocuk sahibi olmak bir erkek için ait olma ve sevgi ihtiyacının karşılanması olurken, bir kadın için güven ihtiyacının karşılanmasına karşılık gelebilir.

Moslow’a göre kişisel gelişmişlik düzeyinde en üst basamaklara çıkmayı başarmış kişiler şu özellikleri sergilerler:

Gerçeği daha iyi ve yalın bir şekilde algılar ve gerçekle daha rahat ilişki kurarlar.
Gerçeklerle yüzleşmekten korkmazlar. Gerçeği olduğu gibi kabul etmeye hazırdırlar
Kendilerini, doğayı ve başkalarını olduğu gibi kabul ederler.
Davranışlarında kendiliğindenlik, doğallık ve sadelik gösterirler.
Sorunların kendisine odaklanırlar.
Çevreden ayrıktırlar, yalnızlıktan korkmazlar, aksine yalnızlığa ihtiyaç duyarlar.
Özerklik arzularlar, kültürden ve toplumdan bağımsızlık arzusu ve eylemi içindedirler.
Yaşamı sürekli şekilde yeniden yaşarlar, hayata ve Yaradan’a karşı sürekli bir minnettarlık duygusu taşırlar.
Kendilerini zirveye çıkaran mistik ve doruk tecrübeler yaşarlar.
İnsanlığa yönelik özdeşim, yakınlık ve ilgi duyarlar
Kişiler arası gerçek ve derin ilişkilere önem verirler
Demokratik kişilik yapısına sahiptirler
Amaçlarla araçları ayırabilirler ve de ayrıca iyi ve kötü arasındaki ahlaki ayırımı tanımlama becerisine sahiptirler.
Şakayı ve mizahı kaldırırlar ve buna yönelik olumlu tutum sergilerler
Yaratıcılığa sahiptirler
Kültürel çerçevelemeye direnç gösterirler.

Sonuç

Swing Yaşam Tarzı, Maslow’un, Adler’in, Rogers’in, Fromm’un ve Erikson’un kuramlarında anlattıklarının canlı bir laboratuvarı gibidir adeta. Kişilerin eğitim düzeyleri, sosyal mevkileri, ekonomik durumları hangi seviyede olursa olsun, kişisel gelişmişlik düzeylerini swing ortamında rahatça görebilirsiniz. Daha ilk basamağı bile aşamamış kişiler şu özellikleri sergilerler:

Tüm dikkatleri cinsellik ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmıştır. Bunun dışında gözleri başka hiçbir şeyi görmez.
Yaptıkları her şey bu ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir.
Sabırsızdırlar. Bir an önce isteklerine ulaşmak isterler.
Hayır cevabını kabul etmeye hazır değillerdir. Israrcıdırlar
Tüm ısrarlarına rağmen isteklerini elde edemezlerse anında agresifleşirler.
En ufak bir ret edilişte polemiğe ve kavgaya girmeye hazırdırlar.
En yapıcı bir eleştiriyi bile meydan okuma olarak algılamaya hazırdırlar.
Aşağılık duyguları çok güçlüdür ve bu yüzden:
a) Şakayı ve mizahı kaldıramazlar. Tek anladıkları mizah tarzı sarkastik (aşağılayıcı, iğneleyici) mizah tarzıdır.
b) Sürekli olarak övünme ihtiyacı içindedirler.
c) Başkalarını aşağılayarak, ezerek, küçümseyerek kendilerinin ne kadar önemli olduğunu her fırsatta gösterme ihtiyacı içindedirler.

ODTU gibi, Harward gibi, Berkeley gibi dünyanın en prestijli okullarından mezun bile olsalar, iş hayatlarında çok başarılı gibi de görünseler, çok para kazanıyor olsalar ve oldukça entelektüel gibi görünseler de, birinin kişisel gelişmişlik düzeyinin daha ilk basamakta olduğu yukarıdaki sayılan listedeki birkaç ipucunu göstermesi ile kolayca tespit edilir.

Fiziksel ihtiyaçlarını kısmen de olsa karşılayabilmiş ve ikinci basamağa çıkabilmiş kişileri da kolayca tanımlayabilirsiniz.

Ne kadar çok paraları olursa olsun, hesapçıdırlar. Her kuruşun hesabını yaparlar.
Karşılığını alamayacağı bir şey için tek bir kuruş bile harcamak istemezler.
Cömertlik onlara uzak bir kavramdır. Cömertlik gibi görünen davranışları ve jestleri sahici değildir. Bir beklenti ile yaparlar. Beklentilerini elde edemezlerse öfkelenirler.
Kandırılmaktan, dolandırılmaktan ve aldatılmaktan dehşetli korkarlar. Kimseye güvenmezler. Sürekli tetiktedirler.
Sevgileri eksiklik sevgisidir. Ve sevgileri özünde bencil olduğu için vermek üzerine değil almak üzerine kuruludur.
Sahiplenici ve kıskançtırlar. Paylaşmaya açık değillerdir.
Sömürücüdürler. Sadece maddi anlamda değil, duyguları da sömürmeye yatkındırlar.
Kendilerinden maddi ya da manevi bir şey veremezler, vermek istemezler. Verseler bile karşılığını almak için verirler. Alamazlarsa öfkelenirler.

Bana gelen emaillerin içinde büyük bir çoğunluğu evli erkeklerin yakınmaları ile dolu. Karılarını swing’e ikna edemediklerini söylüyorlar. Bir kısmı da eşlerinin cinselliğe ilgilerinin giderek azaldığını, ara sıra tatsız tuzsuz sevişmelerle geçiştirildiğinden yakınıyorlar. Eğer bu makaleyi büyük bir dikkatle okuyacak olurlarsa soruların bir çoğunun cevabını rahatlıkla görebileceklerini tahmin ediyorum.

Kadınlar için güvenlik ihtiyacı çok güçlüdür. Bu ihtiyaç yeterince karşılanmadığı takdirde kadın bir üst basamağa çıkmaz / çıkamaz. Kocaların anlaması gereken şey de budur. Demek ki eşleri onlara yeteri kadar güvenememektedir. Onlara bu güven duygusunu verememişler demektir. Sözlü olarak “bana güven” demek yetmez. O güven duygusunu vermek daha fazlasını gerektirir. Ancak ve ancak güven duygusunu kazanan kadın bir üst basamağa çıkmaya hazırdır. Ardından da Varlık Sevgisini inşa etmenin şartları sağlanmış olur. Kendini güven içinde hisseden, eşine / ilişkisine sonsuz güvenen ve Varlık sevgisiyle sarmalanmış bir kadının cinsel hayatı mükemmele doğru sürekli tırmanır. Üstelik bunun bir üst sınırı da yoktur. Her yeniliğe her maceraya hazırdır. Yani aslında formül basittir. Sonsuz güven ve sınırsız bir sevgi havuzunun içindeki kadın gelişir, güzelleşir ve mutluluk saçar. Mutlu bir ilişkinin sırrı da bu kadar basit bir formülde yatar. Formül basittir ama uygulaması emek ve çaba ister.

“Offf bu kadar emek ve çaba neden?. Her şey kendiliğinden olup bitiverse olmaz mı?” diye hayıflananları duyar gibiyim. Bu düşünce şekli çocukluğun ilk evrelerindeki psikologların ve pedagogların “kadir-i mutlak” evre dedikleri evrenin paradigmalarıdır. Böylesine çocuksu duygu ve düşüncesine sahip bir erkekle evli bir kadının “anne” rolünü üstlenmesinden doğal ne olabilir?. Artık kocasını bir erkek gibi değil bir çocuk gibi görmeye başlar ve ona yatakta bir eş gibi davranmak yerine anne gibi davranmaya başlar. Bu durumda cinselliği ya hayatından tamamen çıkarır, ya da çocuklarına ve kocasına iyi bir anne olmayı sürdürür ve karşısına “erkek” olarak hissettiği biri çıktığında da onunla gizli saklı cinsellik yaşamaya yönelir. Boşanma istatistikleri de bunu göstermektedir. Her geçen yıl kocalarını aldatan kadınların sayısı hızla artmaktadır. Ve bu hızla giderse yakın zamanda kadınların aldatmaları erkekleri geçecek gibi görünmektedir.

Zamparalıkları ile öğünen erkekler en az kendileri kadar hatta çok daha fazla sayıda “zampara” kadın olduğu gerçeğini görmemekte ya da görmek istememektedir. Biz erkeklerin kolayca inciniveren erkeklik egolarımız bu gerçeği kabullenmemize engel olmaktadır. Devekuşu gibi kafayı kuma gömmek ve gerçekleri inkar etmek sonucu değiştirmez. Bu cinsel zamparalık oyununda ipler kadınların elindedir. Ancak ve ancak kadınların istediği şekilde, istediği yerde, istediği zaman ve istediği kadar olabilmektedir her şey. Sadece kadınlar erkekler gibi sağda solda övünmek ihtiyacı hissetmedikleri ve sesleri çıkmadığı için bu gerçek kolayca gözden kaçabilmektedir.

Başta kendilerini “zampara” ilan eden erkekler olmak üzere bütün erkekler bu gerçeği içlerinde en derinlerde güçlü bir şekilde hissederler. Bir kısmı bu gerçeği inkar etme yolunu seçer. “Benim karım yapmaz öyle şey” der ve tabi ki çok yanılır. Ya da şiddetli bir kıskançlık ve sahiplenmecilik içinde olabileceklere engel olmaya çalışır. Her iki durumda da sonuç hüsrandır. Ve bir gün bu gerçekle karşılaşan erkek yaşadığı derin hayal kırıklığı, zedelenen egosu karşısında şiddete yönelir. Aslında şiddete başvurmak çaresizliğin dışavurumundan başka bir şey değildir. Ülkemizde her yıl hızla artan “kadına şiddet” olayları bunun en açık göstergesidir.

O zaman şapkayı öne koyup düşünme zamanı gelmiştir. Ne istiyoruz? Sevgi dolu, güzel, mutlu, huzurlu, heyecanlı, geliştirici ve doyurucu ilişkiler mi? Yoksa sahte, gergin, ruhsuz, güvensiz ilişkiler mi?.

Unutmayalım ki hayat bir kez yaşanıyor. 3-2-1 Action !. Tekrarı ve montajı yok.

Makaleyi dikkatli okuyanlar fark etmişlerdir mutlaka. Birinci basamaktaki cinsellik ile üçüncü basamakta sözü edilen cinsel ilişki arasında büyük farklar vardır. Birinci basamaktaki cinsellik “boşalmaya” odaklıdır. Kadınlarda bu klitoral orgazm diye adlandırılır. (ifade özünde yanlıştır ama anlaşılır olması için kullandım. Klitoral orgazm ve vajinal orgazm diye iki ayrı orgazm türü yoktur ama bu başlı başına ayrı bir makalenin konusu olabilir ancak). Kadınlar cinsel ilişki ile orgazma ulaşamadıklarından ancak ve ancak klitoral yolla (mastürbasyon, vibratör, oral vs gibi yollarla) orgazma ulaşabildiklerinden söz ederler. Gene birinci basamaktaki erkekler cinsellikte skor odaklıdırlar.. Haftada kaç kere, ya da gecede kaç kere boşaldıklarını sayarlar. Birinci basamaktaki cinsellikte ister kadın olsun ister erkek olsun ne kadar çok sayıda boşalırlarsa boşalsınlar içlerinde hep bir boşluk hissi taşırlar Boşaldıkları anda belli bir doyum hissi yaşasalar bile beraberinde belli belirsiz de olsa bir eksiklik hissini de yaşarlar. Bir şeylerin eksik olduğunu hissederler ama adını koyamazlar. Birçok erkeğin bunu “sekse doymayan” bir özellikleri olduğunu söyleyerek övünme vesilesi yapması sık rastlanan bir durumdur. Yıllar geçtikçe seks giderek ruhsuzlaşır, grafikleşir (porn-o-grafi gibi), mekanikleşir ve giderek zorlamalı (compulsive) bir hal alır. Bazılarında (özellikle kadınlarda) bu durum cinsellikten soğumaya kadar varabilir.

Oysa üçüncü seviyedeki cinsel ilişk**e “boşalma” değil “doyum” söz konusudur. Cinsellik ruh ve beden olarak doyumu tadar. Bu doyumun bir üst sınırı olmadığı için her defasında daha yukarı ve daha yukarı tırmanmaya açıktır. Doyumun bir sonu, sınırı ve limiti yoktur. İşte buradaki durum dışardan bakıldığında genellikle birinci seviyedeki doyumsuzlukla kolayca karıştırılabilir. İlişkilerinde üçüncü seviyeye ulaşmış swinger çiftler acil bir partner arayışı içinde değillerdir.. Hiçbir şeyin açlığını çekmemektedirler. Dışarıdan bakıldığında çok seçici gibi görünürler. Aksine her zaman özgür, doğal ve kendiliğinden gelişebilecek deneyimlere sınırsız bir şekilde açıktırlar.

Bu durum çoğu zaman kendilerinin “çok seçici” olduğunu söyleyen çiftlerle kolayca karıştırılabilir. Cinsellikte henüz üçüncü seviyeye gelememiş ama bir şekilde swing dünyasına adım atmış ya da adım atmak niyetindeki çiftler vermek değil almak saikıyla hareket ettikleri için, haliyle kendilerince “en iyisini, en kalitelisini” aramaktadırlar. (artık kalite demek ne demekse?) Davranışları bir alışveriş merkezinde en kaliteli (ve mümkünse en uygun) ürünü arayan kişilerin davranışlarına benzer. Marka, etiket, sosyal ekonomik statü ve gösteriş ön plandadır.

Kendilerini “zampara” olarak niteleyen bazı erkekler de kolay, zahmetsiz, sorunsuz partner bulma imkanı olarak algıladıkları swing ortamlarını bir kaynak olarak görmeleri şaşırtıcı değildir elbette. Aslında o kişiler zaten internette, arkadaşlık sitelerinde, facebook da twitter da, oyun sitelerinde, hatta ve hatta şiir sitelerinde bile aynı şeyin peşindedirler. Tek farkı swing sitelerinde “konuya” daha dolaysız girebilme, bir çok gereksiz seremoniden ve külfetten kurtulma imkanı olduğu hissini taşımalarıdır. Bu durum kısmen doğru olsa bile sürdürülebilir (sustainable) bir durum değildir ne yazık ki.

Bu görece uzun makaleyi insani gelişmişlikte henüz birinci ve ikinci basamakta olanların okuma zahmetine bile katlanmayacaklarını bile bile yazdım. Merak edip okusalar bile ne düşüncelerinde ne de davranışlarında en ufak bir değişiklik olacağını da sanmıyorum. Çünkü birinci basamaktaki ihtiyaçlarını giderebilme konusuna o kadar odaklanmışlardır ki gözleri başka hiçbir şeyi görmeye, zihinleri başka hiçbir şeyi algılamaya açık değildir. Asla öyle bir niyetim olmamasına rağmen, tüm yazıyı bir “ukalalık” ya da “bilgiçlik taslama” olarak algılamaları ve tepkilerinin de bu yönde olması beni şaşırtmayacaktır. Kesinlikle kimseyi aşağılamak, küçümsemek gibi bir niyetim olmamasına rağmen bir kısım okur böyle algılama eğilimine girebilir. Ama bir an için tüm bu olumsuz duygulardan ve ön yargılardan sıyrılıp yazıda anlatılan yalın gerçeklere ve sadece gerçeklere odaklanmayı başarabilirlerse kişisel olarak çok şey kazanacaklarını da ummuyor değilim. Çoğu zaman gerçekler rahatsız edici, can yakıcı bir özelliği de peşlerinde taşırlar. Birinin çıkıp “kral çıplak” demesi o yüzden pek de hoş karşılanmaz. Ve gene O yüzden “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” deyişini hepimiz biliriz ya. Öfkelendiğimizde bilmeliyiz ki öfkenin kaynağı içimizdedir. Öfke kişiyi kör eder. Ancak ve ancak öfkemizi yatıştırmayı başarabildiğimizde gerçekleri yalın haliyle görebilme imkanımız olur.

Tüm bu öfkeyi, nefreti ve eleştiri oklarını üzerime çekeceğini bile bile neden mi yazdım? Belki biraz tarihe not düşmek adına ama daha çok beni ben yapan hayatıma girmiş tüm gerçek Şehveş’lere olan bir vicdan borcu olarak kaleme aldım. Bu makale gelişmişlikte üçüncü seviyeye ulaşmış ya da hızla üçüncü seviyeye doğru gelişmekte olan kişilerin, olan biteni daha net görmelerini sağlamak ve onları biraz olsun yüreklendirmek adına küçücük de olsa bir katkısı olduysa, ve belki de yolun henüz çok başında olanlara küçük de olsa bir ışık tutabildiyse fazlasıyla amacına ulaşmış demektir.