Gençlik Maceralarım-1

7 Mayıs 2020 0 Yazar: admin

Babes

Gençlik Maceralarım-1
Gençlik Maceralarım! (1) (Orkun 37 Y., İzmir)

2000 yılıydı. 18 yaşındaydım. Lise bitmiş ama üniversiteyi kazanamamıştım. Dershaneye gitmeme rağmen sınavı kazanamadığım için anne ve babamla aram kötüydü. İkisi de her gün surat yapıyordu. Girdiğim işten memnun kalmadığım için ayrılınca evde durumlar daha da karıştı. Babam bir akşam beni dövmeye kalkınca annem dayımı aradı, beni yanına göndermek istediğini söyledi. Dayımın cevabı olumlu olunca ertesi akşam annem beni otogardan otobüse bindirdi. Cebime biraz para koymuştu. 

Dayımın otelinde çalışacak, para kazanacaktım. Dayım bildim bileli İzmir’de yaşıyordu. Orada otel işletiyordu. Çocukken sadece bir kere gördüğüm, bayramlarda telefonda bir dakikayı bulmayan konuşmalar yaptığım birisiydi. Birkaç yıl önce yengemle ayrılmışlardı. İki kızı vardı. Yengem onu terk etmiş ama boşanma davası açmamıştı. Dayım otelde yaşıyordu. 

Annem dayım ve yengemle haftada birkaç defa telefonda konuşuyordu. Yengemi de yıllardır görmüyordum dayım gibi. Kızlarının biri benden iki yaş büyük diğeri benimle yaşıttı. Yengemin Çingene olduğunu öğrenmiştim annemden. Babasının sokaklarda çalgıcılık yapıp ayı oynattığını, annesinin de çiçekçilik, falcılık yaptığını söylemişti. Yengemle dayım birbirlerini çok seviyorlarmış esk**en, ama sonra araları bozulmuş, ayrılmışlardı. Ama ayrılmış olsalar da halen görüşüp konuşuyorlardı, dayım yengem ve kızlarına para vermeye devam ediyordu. 

Sabah otogarda dayım karşıladı. Küçük bir çocukken gördüğüm adam çok değişmişti. O zaman kısa siyah saçlı, bıyıklı birisiydi, ama şimdi saçlarını uzatmış, arkadan atkuyruğu yapmıştı. Sol kulağında metal bir küpe vardı. Saçlarının önü ve tepesi seyrelmişti. Bıyığı yine duruyordu ama incelmişti, eski gür bıyıkları yoktu. Bana sıkı sıkı sarıldı. Kız halaya oğlan dayıya çeker sözünü doğrularcasına benim tipim ve yüz hatlarım dayıma benziyordu. “Kocaman olmuşsun kerata, bu bıyıklar ne böyle, öf kollara bak, bunları nerde şişirdin?” diye diye takıldı eski model arabasını kullanırken. 

Sahibi olduğu otel Basmane adında bir semtteydi. İlk defa geliyordum İzmir’e. İstanbul’u bile doğru düzgün bilmiyorken İzmir bana çok yabancıydı. Dayımın oteli 4 katlı eski bir binaydı. Otelin 20 odası olduğunu söyledi. Yıllardır annem, “Benim kardeşimin oteli var!” diye şişinip durmuştu. Ben de otel deyince büyük bir yer sanmıştım. Kapısında gösterişli giyinmiş kapıcıların, resepsiyonda üniformalı çalışanların olduğu bir yer hayal etmiştim, ama gerçek çok başkaydı. Dar bir sokaktaki otelin hayalimdeki ile ilgisi yoktu kesinlikle. Küçücük metal bir tabelası vardı sadece. 

Dayım arabasını otelin önüne park etti. Bir tane bavulum vardı, onu aldım elime. Birkaç merdiven çıktıktan sonra otele girdik. Solda salon gibi bir yer vardı. Büyük ekran bir tüplü televizyonun karşısında birkaç tane siyah deri koltuk ve kanepe vardı. Kanepelerden birinde daracık ve mini kıyafetli genç bir kadın otururken yanında saçları bembeyaz olmuş 60-65 yaşlarında yaşlı bir adam vardı. Adam kadına doğru iyice eğilmiş, bir eliyle bacağını okşarken diğerini omzuna atmıştı. 

Dayım bana, “Burası otelin lobisi!” dedi. Bu sırada genç kadın, “Hoş geldin Ümit Abi!” dedi dayıma. Sonra da bana bakıp, “Kim bu yakışıklı?” diye sordu. Dayım, “Yeğenim, ablamın oğlu, İstanbul’dan geldi, bir süre benim yanımda kalacak!” dedi karşılık olarak. Kadın, “Sen de hoş geldin aşkım!” dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Dayım dürterek, “Oğlum kadın hoş geldin diyor, cevap versene!” dedi fısıltıyla. “Hoş bulduk!” dedim o zaman. Kadının çıplak bacakları, kırmızı elbisesinden taşacakmış gibi görünen memeleri beni etkilemişti. Hayatımda böyle bir manzaraya şahit olmamıştım daha önce. 

Sağ tarafta bir banko, bankonun arkasındaki duvarda ise filmlerde gördüğüme benzer oda anahtarlarının asılı olduğu bir dolap vardı. Bankonun üstünde bir zil vardı ayrıca, anahtar dolabı ile buranın otel olduğunu gösteren iki şeyden biriydi bu zil. Dayım, “Koy bavulunu şuraya!” dedi. Bankonun yanına bıraktım bavulu. Kendisi sandalyeye otururken ben de etrafa göz gezdirdim. 

Kadın adamla sarmaş dolaş bir haldeydi şimdi. Adamın bacağındaki eli memelerine kaymış, kadının kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Kadın da ona duyamadığım bir şeyler söyleyip gülüyor, bir yandan da bana bakıyordu. Bir ara bana göz kırpınca kalbim güm güm atmaya başladı. Kadının hayat kadını, yaşlı adamın da müşteri olduğunu o zaman anladım. Dayım böyle bir otel işletiyordu demek ki. 

Dayım siyah büyük bir defteri çıkardı. Otelin kayıt defteriydi bu. Bana nasıl kayıt tutmam gerektiğini, neler yapacağımı anlatırken adamla kadın yerinden kalkıp bankonun önüne geldi. Kadın, “Ümit Abi bi oda versene!” deyince, dayım arkaya dönüp anahtarlardan birini aldı. Anahtarı bana verip, “3. kat, 12 numara!” dedi. Ne yapacağımı anlamaya çalıştım bir iki saniye, sonra, “Ha, tamam!” dedim. Filmlerde müşteriye odasına kadar refakat eden, odalarını gösterip bavullarını taşıyan çalışanlar görürdüm, benim de ilk işim bu olacaktı. 

Yaşlı adam dayıma para verdi yukarı çıkmadan önce. Asansör yoktu, merdivenlerden çıkarken arkamdaki kadının topuklu ayakkabılarının ‘Tak tuk!’ seslerini ve kahkahalarını duyuyordum ister istemez. Adamsa sürekli fısıltılı şekilde konuşuyor, ne dediği duyulmuyordu. Üçüncü kata çıktım, kapıların üstünde numaralar vardı. 12 numarayı bulup açtım. İçeride iki kişilik bir yatak, iki sandalye ve ayaklı vantilatörden başka bir şey yoktu. Yaşlı adam cebinden para çıkarıp uzattı, iyi de bir bahşişti. Kadın yanağımı sıkıp, “Adın ne senin?” diye sordu. “Orkun!” dediğimde, “Memnun oldum, ben de Nermin!” dedi öpücük atarak. Ardından da kapıyı kapatıp kilitlediler. 

Aşağı indim. Dayım, “Aldın mı bahşişini?” diye sorunca, “Aldım!” diyerek gösterdim. “Aferin, bahşişini unutma sakın!” dedi saçımı okşayıp. Defterle uğraşırken, “Sen bu gece yengende kalacaksın!” dedi. “Otelde kalmayacak mıyım?” dediğimde, “Ablam yengeni aramış Orkun geliyor diye. O da beni aradı, (Çocuğu orada yatırma seni paralarım yoksa!) dedi. Yani sen bu gece yolcusun aslanım, gitmezsen yengen ağzıma sıçar!” dedi gülerek. 

Dayım kaldığı yerden devam edip nasıl kayıt tutulacağını anlattı. Defterdeki kayıtların yarısından fazlası 1 veya 2 gecelikti, ama uzun süreli kayıtlar da vardı. Dayıma, “Bu kadınla adamı da kaydedeyim mi?” diye sorduğumda, “Yok, gerek yok, ben zaten sana söylerim neleri kaydedeceğini!” dedi. Yukarıda adamla kadının sikişmeye gittikleri ortadaydı, dayım da oda veriyordu onlara. Kadın otelde mi kalıyordu, yoksa dışardan mı geliyordu? Dayımın otelinin aslında randevu evi ya da genelev gibi bir yer olduğu çok açıktı. Dayım da bu evin patronuydu. 

Derken pembe önlüklü, başını arkadan bağlamış orta yaşlı bir kadın merdivenlerin yanındaki bir odadan çıktı. Odanın kapısının üstünde ‘Mutfak’ yazıyordu. O ana kadar dikkat etmemiştim buna. Dayım, “Selma, bu benim yeğenim Orkun, bundan sonra burada çalışacak. Hem bana hem sana yardımcı olacak. Ben biraz anlattım neler yapması gerektiğini, sen de anlat!” dediğinde, kadın soğuk bir gülümsemeyle, “Hoş geldin!” dedi. “Hoş bulduk!” dememden sonra da, “Gel bakalım!” diyerek mutfağa geçmemi istedi. 

Ben mutfağa ilerlerken Selma Hanım dayıma yanaştı, fısıltılı bir şeyler söylerken dayım başını salladı. Sonra da dayımın kalem tutan sağ eliyle kadının götünü avuçladığını gördüm. Pembe önlüğünün üstünden bastırıp kadının dolgun götünü okşarken, “Sen bırak şimdi bunları da bana tostla çay ver, çocuğa da yap!” dedi. 

Annem beni böyle bir yere gönderdiğini bilse hemen geri dönmemi isterdi. Ama bunu kalkıp da ona söyleyemezdim. Bir süre burada kalmam iyi olacaktı, ama korku ve heyecan içinde kalmıştım daha ilk anda. 

Selma Hanım dayımın götünü avuçladığını gördüğümü fark etmemişti. Mutfakta birkaç sandalye ile masa vardı, bana oturmamı işaret etti. Dayıma yarım ekmeğin arasına karışık tost yapmaya koyulurken, İstanbul’da ne iş yaptığımı, nerede oturduğumu, ne okuduğumu, ne olmak istediğimi sordu. Ben de cevap verdim her birine. “Benim de senin yaşlarında oğlum var ama keşke okusa. Saçımı süpürge ettim onun için, ama o itlik, serserilik peşinde devamlı!” dedi. 

Dayımın tostunu ve çayını götürdü. Gelmesi biraz uzun sürdü. Belki de dayım yine götünü elliyordu. Dayımla kadının arasında bir şeyler olduğu ortadaydı. Geldikten sonra bana da tost yapıp çay verdi. Kendisine de çay alıp önlüğün cebinden bir sigarayla çakmak çıkarıp yaktı. Hafif etine dolgundu, 1,65 kadar vardı boyu. Pembe önlüğünün düğmeleri arasından çıplak beyaz eti görünüyordu. Önlüğün altına bir şey giymemişti sanki. Yeşil gözlü güzel bir kadındı. 

Dayımdan sonra o da bana yapmam gerekenleri anlattı. “Her katın tuvaleti var. Tuvaletleri ben temizlerim. Sen odalarda bana yardım edersin. Çarşaflar, yastık yüzleri değişir her gün. Odadaki çöpler atılır. Yerler silinir falan. Yerleri günde bir kere siliyorum ben. Öyle çok bir şey yok senin yapacağın. 20 tane oda var ama hepsi kullanılmıyor. Lobiyi silersin, çöpleri atarsın. Kullanımdan sonra bozulan yatağı toplarsın. Bunun gibi şeyler işte!” dedi. 

Kullanım dediği sikişmeydi. İlk andaki soğukluğu gitmişti, sıcak ve sevecen bir sesi vardı şimdi. Çekinerek yukarıya çıkan adamla kadını söyledim. Bana burasının normal bir otel gibi gelmediğini söylediğimde güldü. “Güzelim, bu civardaki otellerin hemen hepsi böyle. Bu oteller olmasa insanlar nasıl giderecek ihtiyaçlarını?” dedi. Ama ardından da, “Büyük Allah’ım günah yazmasın!” diyerek iç çekti… 

Yarım saat kadar sonra dayımın yanında dururken merdivenlerden ayak sesleri geldi. Yaşlı adam işini bitirmiş, yüzü gülüyordu. Dayıma başıyla selam verip çıktı. Birkaç dakika sonra da kadın, yani Nermin yine topuklularının ‘Tak tuk!’ sesleri eşliğinde indi aşağı. Yanımıza gelip yanağımdan makas aldı tekrar. Onun da adam gibi yüzü gülüyordu. Dayıma anahtarı uzatıp bir sigara istedi, dayımsa, “Kusura bakma yeni bitti!” dedi soğuk bir sesle. Dayımın böyle söylemesine şaşırdım, biraz da sinirlendim. Sigaram yoktu, olsa ben ikram ederdim. 

Nermin, “Aman be Ümit Abi, ver işte bir tane, uzatma!” deyince dayım söylenerek sigarasından bir tane verdi. Nermin, “Yakışıklı yak bakalım sigaramı!” dediğinde, dayım, “Nermin uğraşma çocukla!” dedi sert bir sesle. Nermin, “Aman be, seninle de konuşulmaya gelmiyor!” dedi sinirlenmiş gibi. Dayım sigarasını yakarken, “Çocukla uğraşma, ablamın emaneti!” dedi, ama bu kez sesi sakindi. Nermin sigarasından derin bir nefes çekip yüzüme üfledi. Sigara içiyordum, dumanına da alışıktım, ama gene de öksürttü. Nermin, “Daha süt bu be!” dedi kahkahayla, ama hemen ardından yanağımdan tekrar makas alıp, “Sevimli oğlan, ama çok canlar yakacak belli!” dedi. 

Dayım gülümseyerek, “Bırak şimdi onu da anlat bakalım yukardaki maceranı!” deyince, “Aman ne macerası be. Karısına siki kalkmayan tiplerden biri işte. Şu parmağım kadar aleti var. İki soktu çıkardı işi bitti. Ondan sonra da bana hayat hikayesini anlattı!” dedi Nermin. Dayım, “Ercü ne zaman gelecek?” diye sorunca, “Aman, onun da anasını sikecem, yakındır!” dedi sinirle. 

Selma Hanım bu sırada mutfaktan çıkmış yanımıza gelmişti. Nermin ona bakıp, “Oo, Selma Hanım nasıl gidiyor işler?” diye alay eder gibi sorunca, Selma Hanım, “Sana ne?” diye ters bir cevap verdi. Sonra da bana, “Sen git odayı topla!” dedi. Dayım anahtarı verip, “Hadi aslanım!” diyerek beni yukarı gönderdi. 

Odanın kapısı kapalıydı. Açıp girdim içeri. İlk geldiğimde düzgün olan yatak bozulmuştu. Üzerinde yaşanan sikişin etkisiyle çarşaf ve battaniye açılmıştı, altındaki hazır yatak görünüyordu. Çarşafın üstü ıslaktı, ter ve döl artıklarıydı sebebi. Yerde de bir tane kullanılmış ve içi adamın dölleriyle kaplı kondom vardı. Hazır yatağın üstünün her yeri lekelerle kaplıydı. Üstünde yaşanan sikişmelerden kalan ter ve döl artıkları çarşafı aşıp yatağa bulaşmıştı. 

(Bu ne sikim iş, amına koyayım böyle işin!) dedim sinirle. Dayıma, annemle babama küfrettim içimden. Çarşafı toplayıp düzelttim, yatağı eski haline getirdim. Yerdeki kondomu da cebimden çıkardığım kağıt mendilin içine aldım. Odayı kilitleyip çıktım. Merdivenin başında tuvalet vardı. Kondomlu mendili tuvalete atıp sifonu çektim, elimi iyice yıkadım. Beğenmeyip ayrıldığım iş mağazada satış elemanlığıydı. Akşama kadar ayakta durmaktan yorulduğum için çıkmıştım. Ama şimdi milletin dölle dolu kondomlarını atıp sikiştikleri yatakları topluyordum… 

Aşağı indiğimde başka bir adamla kadın dayımın yanındaydı, Nermin görünmüyordu. Beyaz tenli, uzun kumral saçları sırtına dökülen, siyah deri mini etekle beyaz gömlek giymiş orta yaşlı bir kadın, kel kafalı uzun bir adamın elini tutmuştu. Kadının gömleğinin üst düğmeleri açıktı ve kırmızı sutyeninden taşan memeleri görünüyordu. 

Dayım bana anahtarı uzatıp, “11 numara!” dedi. “Buyurun!” dediğimde önüme geçtiler. Adam kadınla aramda kalmıştı merdivenlerde. Ama gene de kadının beyaz, parlak bacaklarına, sallanan götüne bakma fırsatım olmuştu. Sikim sertleşti ister istemez. Genç Nermin’de olmayan şey bu kadında olmuştu. 11 numara da üçüncü kattaydı, 12 numaranın karşısında kalıyordu. Kapıyı açıp, “Buyurun!” dedim. Kadın önümden içeri geçerken adam elime yaşlı adamınkinden fazla bir para verdi. “Teşekkür ederim!” dediğimde, elimdeki anahtarı alıp, “Hadi hadi!” dedi kafasını sallayarak. Beni siktir etmiş, başından atmıştı bu hareketiyle. Yine de aldığım paranın keyfiyle indim aşağı… 

Bir süre sonra dayımın yanında takılırken yukarıdan bağırış çağırış sesleri, küfürler geldi. Ben ne oluyor diye meraklanırken dayım oralı olmadı hiç. Böyle şeylere alışıktı anlaşılan. Kel kafalı adam bağrışma seslerinden 5 dakika kadar sonra indi aşağı. Hiçbir şey demeden hızlı adımlarla çıktı kapıdan. Kadının gelmesi ise 10 dakikayı buldu. Yukarı çıkarken mutlu görünen kadının yüzü şimdi asık ve kızarmıştı. 

Dayım, “Ne oldu Aysun Hanım?” diye sorunca, “Dövdü beni orospu çocuğu!” dedi kadın. Dayım, “Niye dövdü?” diye soruncaysa, “Fantezi istiyormuş piç, orospu çocuğu, git karınla yap fantezini!” dedi. Aysun Hanım titreyen elleriyle çantasından bir sigara çıkardı, ama sigarayı ağzına koyamadan düşürdü. Eğilip yerden alırken kadının bacakları burnumun ucundaydı. Sigarasını verdim, birkaç kez üfleyip ağzına atarken dayım da sigarasını yaktı. 

Dayım, “Aysun Hanım sen de azıcık idare et. Artık bu yaştan sonra senin başka şansın yok. Sana bunun gibi adamlar gelir, artık genç değilsin kabul et!” dediğinde, Aysun Hanım, “Yapamıyorum Ümit, çok acıyor, tuvalete bile çıkamıyorum sonra. Adamın kolum kadar yarağı var!” dedi kolunu göstererek. Bunları söylerken tüm vücudu sarsılıyor, sutyeninden taşan büyük memeleri oynuyordu. Dayım kadının omzuna vurup, “Tamam, sıkma canını, geç otur, benden bir çay iç!” dedi. Aysun Hanımın gözlerinden birkaç damla yaş akmıştı. Gözlerine yaptığı koyu makyajı da gözyaşları ile akmıştı yanaklarına. 

O ana kadar beni fark etmemiş olan kadın birden, “Ay bu çocuk kim, böyle yanında ulu orta konuşuyoruz?” dedi. Dayım, “Yeğenim, İstanbul’dan geldi, ablamın oğlu. Bir süre benim yanımda çalışacak!” dediğinde, saçımı okşayıp, “Tam yerine geldin çalışmak için yavrucuğum!” dedi. Ağlayan gözleri gülüyordu bu kez. 

Kel kafalı adamın onu götünden sikmek istediğini, Aysun Hanımın da buna direnince dayak yediğini anlamak için zeki olmaya gerek yoktu. Kadının yaşı ilerlemişti, dayımdan bile büyüktü belki, dayım 42 yaşındaydı. Kadın en az 45 filan olmalıydı. Yüzünde, gözlerinin çevresinde kırışıklar vardı çokça. 

Aysun Hanım lobideki kanepeye oturup bacak bacak üstüne atarken dayım ona çay söyledi. Aysun Hanımın bankonun üstüne bıraktığı anahtarı alıp 11 numaraya çıktım. Yatağın üstü ilkinden daha beter bozulmuştu. Yerde de bir değil üç kondom vardı. Adam Aysun Hanımı 3 posta sikmişti demek ki. Ancak üçüncü kondomun içi boştu, bu da başarısız kalan götten sikme denemesi içindi anlaşılan. Yatağı topladım, kondomları aynı şekilde kağıt mendille alıp tuvalete attım. 

Aşağı indiğimde Aysun Hanım çayını içmiş, elindeki dergiye bakıyordu. Bacak bacak üstüne atmıştı yine. Beni görünce gülümsedi. Dayım, “Orkun, burada gördüklerini yengene söyleme sakın. Tamam mı, canıma okur yoksa. Ablama da enişteme de bir şey söyleme. Sorarlarsa ne cevap vereceğini sen biliyorsun zaten değil mi?” dedi gülümseyerek. “Yok dayı, sen merak etme, ben de büyüdüm artık, 18 yaşındayım. Neyin ne olduğunu biliyorum!” dedim. “Aferin sana!” dedi karşılığında. Ardından da, “Köşede berber Nuri var, onun yanına git, seni bir güzel tıraş etsin. Yakışıklı çocuksun, ama kendine bakmasını bilmiyorsun. Benim yeğenim olduğunu söyle, dayım jilet gibi tıraş etmeni istedi dersin. O anlar. Hadi bakalım!” diyerek beni gönderdi. 

Berberin dükkanı sokağın başındaydı. Oraya gidene kadar fahişe olduğu belli olan bir kadın yanımdan geçti. Sokakta iki gece kulübü ile birkaç otel daha vardı. Gece kulübünün birinin ışıklı tabelasında Rus Revü Kızlarının program yaptığı yazıyordu. Berber Nuri dayımın eski arkadaşıydı. Mahallede her zaman tıraş olduğum berberden çok daha iyiydi. Kendince bir model belirleyip ona göre uzun saçlarımı kesti. Dudaklarımın üstünde daha önce hiç kesmediğim ince siyah tüylerden oluşan bıyığımı ve yeni yeni çıkmaya başlamış sakallarımı da kesti. Kendimi tanımakta zorluk çektim nerdeyse. Bolca parfüm sıktı üstüme, para da almadı. 

Otele döndüğümde, dayım, “Aferin, işte böyle ol. Ne o öyle zibidi gibi dolaşıyorsun. Bir ara çıkıp üstüne başına da bir şeyler almamız gerek. Burası İzmir, İstanbul değil. Burada kendine bakmazsan kimse seni adam yerine koymaz, hele kızlar hiç bakmaz sana!” dedi şakayla karışık. Aysun Hanım halen elinde dergiyle koltukta oturuyordu. O da dayımın sözlerine katılıp, “Yakışıklı olmuşsun!” dedi gülümseyerek. 

Dayım, “Gel şöyle!” diyerek beni bankonun arkasındaki küçük bir kapıdan içeri soktu. Depo gibi bir yerdi burası. Bana birden, “Sen milli oldun mu?” diye sordu. Böyle pat diye sorunca afalladım. Kızarıp bozardığımı görünce, “Anladım anladım!” dedi gülerek. Sonra da, “Tamam, ben sana bir dayılık yapıcam şimdi. Aysun Hanımı gördün. İyi, hoş kadındır, bu işi de iyi bilir. Onunla mı yapmak istersin, yoksa başka birini mi istersin?” diye sorunca, “Ya dayı!” dedim kekeleyerek. “Oğlum bunda utanacak bir şey yok, sen söyle, beğendin mi onu, yoksa başkasını mı bulayım? Nermin vardı ama o gitti, zaten çatlağın tek**ir, takılıp laf sokmaya kalkar, seni rencide eder. Ama Aysun Hanım öyle değildir, halinden anlar!” dedi. 

Utancımdan bir şey diyemiyordum, başımı öne eğmiştim. Dayım bir şey demeden dışarı çıkınca onu takip ettim. Bana bir anahtar verdi, 5 numaraydı. “Sen bunu al, odaya çık!” dedi. Hiçbir şey demeden merdivenlere yöneldiğimde Aysun Hanıma baktım. Dergisini okumaya devam ediyordu. 5 numara birinci katta koridorun sonundaydı. Kapıyı açıp girdim. Odanın camı açıktı, dışardan sesler geliyordu. Camı kapatıp ince naylon perdeleri çektim, yatağın üstüne oturdum. Tek kişilik bir yatak vardı yukarıdaki odalardan farklı olarak. 

Kalbim heyecandan güm güm atıyordu. Babamla kavga etmiş, annem de beni buraya göndermişti. Şimdiyse milli olacaktım. 2 gün içinde hayatım ne çok değişmişti… 

[Orkun]