Hapishane Arkadaşım ve Karım

30 Nisan 2021 0 Yazar: admin

Anal

Hapishane Arkadaşım ve Karım
İstasyonda karşıladığım zaman, gözlerinin içi gülüyordu Hakan’ın. Kolay değil, tam üç yıldır ilk defa çıkıyordu cezaevinden. Onunla, başıma gelen küçük bir bela sonunda aldığım kısa mahkumiyetimi çekerken, Eskişehir Cezaevi’nde tanışmıştım. Kokainden tam on yıl ceza almıştı ve dört yıl yatacaktı. Eskişehirde kimseyi tanımıyordu ve bu nedenle de hiç ziyaretçisi yoktu tabi

Yapı olarak sıcak bir insandı Hakan… Onunla hemen kaynaşmıştım. Görüntüsüyle, herkesten farklıydı. Uzun boylu ve esmerdi. Başını sürekli traş ettiği için, kafası, pırıl pırıl parlıyordu.

Koğuşumuzda ondan başka arayanı olmayan kimse yoktu. Bir tanıdık adı, ya da adres de veremediği için, normalde hakkı olduğu halde, izin haklarını da kullanamıyordu. Bu açıdan, kafayı yemek üzere olduğunu hemen anlamıştım.

Otuz yaşında, iri yarı ve sağlıklıydı Hakan… En büyük sıkıntısı kadınsızlıktı. Neredeyse başka hiç bir şey düşünemiyor, sürekli kadınları sayıklıyordu. Bayağı hatırı sayılır bir porno dergiler kolleksiyonu oluşturmuştu. Her gün bir kaç kez otuzbir çektiğini söylüyordu.

Sonra bir pazar günü hamamda, çıplak görmüştüm Hakan’ı… Teninin rengi esmer, uzun boylu ve iriyarı vücudu inanılmayacak kadar kıllıydı. Bacaklarını, karnını, göğsünü, kollarını ve hatta sırtını kaplayan kapkara kıllar, ona adeta maymunsu bir görüntü veriyordu.

Traşlı kafası ise bu görüntüyü daha da çarpıcı bir hale getiriyordu. Ama asıl akıl almaz yanı, bacaklarının arasından sarkmakta olan sikiydi tabii… Böyle bir şeyi hiç görmemiştim. İnik haliyle bile müthiş uzun, alabildiğine kalın ve kapkaraydı.

Cezamı tamamlayıp ondan ayrılırken, unutmama sözü vermiştim gerçi ama, doğruyu söylemek gerekirse, bir kaç ay boyunca aklıma bile gelmemişti Hakan…

Sonra bir gün, bir kaç arkadaşla evde oturmuş konuşurken hatırlamıştım Hakan’ı… Ondan herkese söz edip, anlatmıştım. Sonra da konu yine unutulmuştu. Ama gece yalnız kaldığımızda, Gül, yani karım tekrar Hakan konusunu getirmişti gündeme,

“Bu Hakan’dan bana söz etmemiştin daha önce…”

“Öyle özel olarak anlatacak bir şey yoktu ki… Bir garip adamcağız işte…”

“Ama ilginç biriymiş baksana…”

“Doğru… Üstelik iki ayrı bakımdan ilginç biri… Birincisi, son derece yalnız ve adeta bir tür ortaçağ mahkumiyeti çekiyor olması… İkincisi de, kendi fiziki özelliklerinden kaynaklanan bir ilginçlik…”

“Şu hamam hikayesini anlatsana bir daha… İlk anlattığında tam duyamadım.”

“Goril gibi bir şey işte… Her yeri kapkara kıllarla kaplı… Siki de akıl almayacak kadar kocaman…”

“Ve bu adam, şimdi yıllardan beri abazan, öyle mi..?“

“Öyle… İzine çıkamıyor… Bol bol otuzbir çekiyor söylediğine göre…”

“Offff… Kadınlar, neler kaçırdıklarının farkında değiller yani…”

“Nereden bilsinler..? Haberleri yok ki…”

“Ama sen anlatıyorsun ya işte… Artık birileri bilebilir…”

Sonra susmuş ve birlikte yiyecek bir şeyler hazırlamıştık. Geç saatlerde karım elimi tutup beni televizyonun karşısındaki kanepeye götürmüş ve çalıcıya bir porno DVD takıp, yanıma oturmuştu. Kısa bir an sonra da, dev ekrandaki sikişi seyretmeye başlamıştık.

Karım da ben de, her zaman porno filmlerinden hoşlanmıştık. Bu akşamkini yeni bulmuştu anlaşılan… Afrika’da geçiyordu ve kocaman sikli iri kıyım zenciler, sarışın bir kadını durmadan sikiyorlardı.

Sikim kalkmıştı. Gül’e baktım. Kanepenin öbür ucunda, sırtını yarı arkalığa, yarı kol dayama yerine dayamış, çıplak ayaklarını yukarıya alıp, oturma yerine basmıştı. İnanılmayacak kadar tahrik edici ve güzeldi. Üzerindeki giysinin kısacık eteği, böyle oturunca kalçalarına kadar sıyrılmıştı. Amını görebiliyordum. Asla külot giymezdi karım.

Gözlerini ekrandan uzaklaştırıp, bir an için bana baktı. Sikimin kalktığını hemen görmüştü. Bir ayağını uzatıp, yavaş yavaş okşamaya başladı sikimi… Sonra yine ekrana çevirdi bakışlarını. Ben de onun gibi yaptım.

Sarışın kadın, ormanlık bir alanda, iki zencinin arasındaydı şimdi. Elleriyle dizlerinin üstünde duruyordu ve zencilerden biri hırsla sikiyordu onu. Öteki zenci ise kocaman sikini ağzına vermişti. Sonra kamera arkadan yakın plan çekime girmiş ve zencinin, kadının amını değil, götünü sikmekte olduğunu görmüştüm.

“Ohhhhh çok güzel…” demişti Gül, “Nasıl sikiyor, görüyor musun..?”

“Acayip…”

“Neyi merak ediyorum biliyor musun..? Şu senin arkadaşın, Hakan’dı değil mi adı, eğer o bu filmi görse ne yapardı acaba..?“

“Ne yapacak..? Otuzbir çekmekten sikini yara ederdi her halde…”

“Offfff…”

Sonra yine filme takılmıştık. Bir ara karıma baktığımda, onun bir elini bacaklarının arasına sokup, amını okşadığını görmüştüm. Ayağı da sikimin üstünden ayrılmamıştı. Film bitince sikişecektik nasıl olsa… Her zaman olduğu gibi… Acele etmeme gerek yoktu.

“Ahhhh işte bu müthiş…” demişti sonra da…

Yeniden ekrana baktığımda, zencilerin ikisi birden sikiyorlardı sarışın kadını. Biri amından, öbürü götünden… Bir yere sırtüstü yatıp kadını üstüne almış ve sikini götüne sokmuştu. Öbürü de en üste geçip, kocaman sikini amına geçirmişti. İkisi birden pompalıyorlar, siklerini sokup çıkarıyorlardı.

“Kadını mahvettiler…” diye devam etti karım, “Ohhhh çok güzel sikiyorlar sevgilim… Çok güzel sikiyorlar… Ben de istiyorum… Ohhhh, ben de istiyorum…”

“İki sik birden mi istiyorsun..?“

“Ohhhh evet… Evet sevgilim…”

“Öyle mi..? Peki kim olacak bu talihli ikinci..? Bir adayın var mı..?“

“Var tabii… Şu senin arkadaşın Hakan olmaz mı..?”

“Sen delisin… Hakan cezaevinde yatıyor bir kere…”

“Olsun… İzine çıkamaz mı yani..?“

“Çıkamadığını söylemiştim ya…”

“Ama yakınları olmadığı ve bir adres gösteremediği için çıkamadığını söylemiştin…”

“Eeeee…?“

“Gelip burada bizimle kalabilir diyorum…”

“Sen gerçekten de delisin… Ciddi mi söylüyorsun bütün bunları..?“

“Elbette ki ciddi söylüyorum… Ondan daha iyi aday mı olur… Bir yabancı o… Cezası bitince, kimbilir nereye gidecek… Yani, ilerde baş ağrıtması söz konusu değil demek istiyorum…”

“Uçuk bir şey istediğinin farkındasın değil mi..?“

Bunun üzerine susmuştu karım. Ama kanepenin üstünde kayıp yanıma sokulmuş ve ayağının yerine eliyle okşamaya başlamıştı taş gibi sertleşmiş sikimi. Bu arada ben de, konuştuklarımızın, sikimin daha da çok kalkmasına neden olduğunu fark ederek şaşırmıştım. Gül gözlerini yine ekrana dikmişti.

Zenciler, şimdi yuvarlanmışlar ve üstteki alta geçmişti. Sarışın kadın onun, ikinci zenci de kadının üstündeydi yine. İnliyor, çırpınıyordu kadın. Alttaki zencinin siki amında, üsttekininki götündeydi şimdi. Büyük bir hırsla, onu sikmeyi sürdürüyorlardı.

“Seyret sevgilim…” demişti karım o sırada, “Bak ne kadar güzel sikiyorlar kadını… Ohhhhhh çok güzel… Bakarken içim bir hoş oluyor…”

Aceleci parmaklarla, pantolonumun önünü çözüyordu. Sonunda sikimi dışarı çıkarıp, ağzına almayı becermişti. Gözlerimi kapayıp, kendimi tümüyle ona bırakmıştım ben de.

Bundan sonraki bir hafta boyunca, eline geçirdiği her fırsatta, Hakan konusunu yeniden gündeme getirmişti Gül… Akşamları eve geldiğimde, mutlaka içinde iki erkeğin bir kadını siktiği sahneler bulunan DVD’ler ayarlamış oluyordu ve onları seyrederken, sürekli beynimi yıkamaya çalışıyordu. Sonra da kucağıma çıkıp, sikimin üstüne oturuyor ve aklımı başımdan alıyordu.

Hakan konusundaki direncimi de, ufak ufak kaybetmeye başlamıştım. O da bunu hemen fark etmişti tabii.

“Tut ki dediğini yaptım…” dedim sonunda, “Hakan’ın izine çıkmasına yardımcı oldum ve buraya geldi diyelim… Onun böyle bir şeye razı olacağının garantisi yok ki…”

“Her şeyin bir usulü vardır sevgilim…” diye yanıtlamıştı beni, götünün içindeki sikimi koparacakmışçasına sıkıştırarak, “Önce yalnız sikecek beni… Sonra da, ikiniz birlikte…”

“Çok emin konuşuyorsun…”

“Sence bana direnebilir mi..?“

İşte bu soruya verilecek yanıt bulamamıştım. Herhangi birinin bile Gül’e direnmesi zordu. Hakan’ın ise hiç direnemeyeceği kesindi. Abazanlıktan ölüyordu herif.

Burada size, biraz karımdan söz etmek gerekiyor galiba. Gül benden dört yaş küçük. Yani yirmiyedi yaşında… Boyu bir haylı uzun… Vücudu ince ama en can alacak yerleri, baş döndürecek kadar güzel ve yuvarlak…

Hiç doğurmadığı için, biraz küçük sayılabilecek memeleri, dimdik, kütür kütür sert ve yusyuvarlak… Beli incecik… Kalçaları ise birden genişliyor. Arkadan bakıldığında kıçının güzelliği, normal her erkeği götçü yapacak boyutta…

Bacakları alabildiğine uzun ve düzgün… Sapsarı saçlarının çevrelediği yüzü de çok güzel… Ama bundan da önemlisi, yüzündeki o inanılmaz sik kaldırıcı ifade tabii…

Arkadaşlarım da dahil olmak üzere, çevremizdeki tüm erkeklerin Gül’e sulandıklarını biliyorum. Sayıları pek fazla olmasa da, bazılarının onu siktiğine eminim. Özellikle, cezaevinde geçirdiğim o bir yıllık süre içinde, birilerinin bu fırsatı değerlendirmemiş olması, imkansız görünüyor bana.

Buna pek aldırdığımı da söyleyeyem. Çünkü Gül benim karım. Beni sevdiğini biliyorum ve ben de onu seviyorum. Önemli olan tek şey de bu zaten.

Ama, onun Hakan konusunda bu kadar ısrarlı olmasının beni iki açıdan şaşırttığını da söylemem gerekiyor. Bunlardan biri, onun yılmak bilmeden konuyu gündemde tutması. İkincisi ise Hakan’ın karımı sikmesi ihtimalinin beni inanılmayacak kadar çok tahrik ettiğini fark etmem. Gül ısrarlı oldukça daha çok tahrik olmam da, işin öbür yanı tabii.

Neyse… Sonunda boyun eğmek zorunda kalmıştım. Hakan’a bir mektup gönderip, eğer isterse bizi referans göstererek ve evimizin adresini vererek izin isteyebileceğini, eğer alabilirse de, izin süresince bizimle kalabileceğini yazdım. Bundan sonrası da, çok çabuk gelişti. İşte şimdi, bir Cuma sabahı, trenden inmiş, karşımdaydı.

Pırıl pırıl traşlı kafası, kalın kara bıyıkları ve giysileriyle, istasyondaki kalabalıktan hemen ayrılıyordu Hakan. Anladığım kadarıyla, şık olmak istemişti. Hava iyice sıcak olduğu için, beyaz bir pantolon ve beyaz deri ayakkabılar giymişti. Üstünde de, açık mavi ve çiçek desenli, kolları kısa bir gömlek vardı. Gömleğin bir kaç düğmesi açıktı ve göğsünün kılları dışarı taşıyordu.

Onu ilk kez böyle sivil giysiler içinde görüyordum. Ama anladığım kadarıyla bunlar, içeri girmeden önce alınmış, esk**en de kullandığı şeylerdi. Cezaevinde biraz kilo almıştı ve şimdi pantolon da, gömlek de, biraz dar geliyordu ona.

Elinde küçük bir çanta ve hava soğuyacak olursa giyebileceği merserize bir hırka vardı. O da beyazdı. Tokalaşmak için elini uzattım. Ama o bana sarılıp öptü. Sonra çıkıp arabaya bindik ve eve doğru yola çıktık.

Evim, şehrin biraz dışındaydı. Denizin kenarındaki bu villayı, bir kaç ay önce almıştım. İki katlı, oldukça büyük bir binaydı. Ama bana asıl cazip gelen tarafı, üç tarafı yüksek bir çitle çevrili bahçesinin büyüklüğüydü. Bahçenin dördüncü tarafı ise denizdi.

Bahçe kapısını uzaktan kumandayla açıp arabayı içeri soktuğumda Gül bahçede, çiçeklerle uğraşıyordu. Bizi görünce, elinde bir çiçek makası ve çapa, doğrulup bekledi.

Hakan, sanki biri kafasına vurmuş gibi, sessizleşmişti bir anda. Gözleri karımın üstüne kilitlenmiş gibi, öylece oturuyordu arabada. Haksız sayılmazdı.

Gül’ün üstünde, beyaz bir tulum vardı. İncecik, penye kumaştan yapılma, daracık ve vücudunu ikinci bir deri gibi saran bir tulum. Kolları ve omuzları çıplaktı. Tulumun önü, beline kadar düğmeliydi ve üstteki iki düğmeyi açık bırakmıştı. Ama işin en öldürücü yanı, kumaşın inceliğiydi.

Meme başları, göbeğinin çukurluğu ve hatta kasıklarında, amının üstünde bıraktığı bir tutam kıl bile belli oluyordu. Bize doğru yürüdü. Memeleri, attığı her adımda, müthiş sik kaldırıcı bir biçimde sallanıyordu. Ayaklarında yine beyaz, bez ayakkabılar vardı.

Hakan, kımıldamadan oturuyordu hala. Birden sikinin kalkmış olduğunu fark ettim. Pantolonunun önünde, küçük bir çadır oluşmuştu. Kapıyı açıp indim. Ama o hala oturuyordu. Dua ediyormuş gibi, gözlerini kapamıştı. Ses çıkarmadan bekledim. Sonunda biraz kendini toplayıp o da indi aşağıya.

Bu arada karım da yanımıza gelmişti. Onları tanıştırdım. Sol elini pantolon cebine sokmuştu Hakan. Böylece, kalkmış sikini biraz gizlemeye çalışıyordu. Sonra, birlikte verandaya doğru yürüdük.

Gül önümüzde yürüyordu. İncecik penye kumaş, kalçalarını sımsıkı sarmış ve aralarına girmişti. Attığı her adımda kımıl kımıl oynayan ve sağa sola çalkalanan o baş döndürücü yuvarlaklar, benim bile sikimi kaldırmıştı.

*** Devam ***